evdeki saat • çürüdüm
°
apo
buraktaş kağıt makasta belki de bininci kez yenilen burak'ın bu seferki cezası sabahın köründe fırına gitmekti ve bir kez daha, hayretler içerisinde apo'nun bu oyunu her defasında nasıl kazandığını düşünüyordu. oysa her seferinde kağıt yaptığının farkında değildi. bu bilgiyi apo hiçbir zaman onunla paylaşmayacaktı, her zaman onu yenebilmek için.
o sıra apo, burak'a patates kızartmakla meşguldü. burak'ın bu kadar sağlıksız beslenmesine rağmen nasıl kilo almadığını bilmiyordu ama masanın üzerinde yer etmiş tüm abur cuburlar sevgilisine aitti. apo sert bir kahve ve birkaç atıştırmalıkla kalkacaktı masadan.
ankara'dan geleli günler olmuştu ama ikisi de bir an önce geri gitmek istiyordu. hayallerindeki okulları bu kadar yakından görmek, o ortamı gezmek heyecan verici olduğu kadar cezbediciydi. emeklerinin karşılığının bu şekilde alacak olmaları adına seviniyorlardı. hevesli olmak güzeldi tabii ama tüm bu heveslerinin ortakları birbirlerinin olması işi daha heyecanlı kılıyordu.
en azından apo seviniyordu. burak hala o ekranı görmeden inanmayacaktı iyi yaptığına. hatta öyle eminsizdi ki kendinden geçen gecelerden birinde uykusundan aniden uyanıp apo'yu uyandırmış ve ya kitapçığımı doğru kodladım kısmını kodlamadıysam diye saatlerce söylenmişti. apo'ysa kendinden çok emindi ama kendinden daha emin olduğu kişi sevgilisiydi.
birinin evi olmak bu kadar güzel hissettirebilir miydi?
geçmişte bıraktıkları her anı yüzünde tatlı bir gülümseme bırakıyordu. ona uzattığı eli, başta tutmamış olsa da sonradan sıkıca tutan sarışına önce evini açmıştı. ona çekmeden çıkartıp evin yedek anahtarını verdiği gün bile çok yakınmış gibi hatırındayken şimdi onunla kendi evlerine çıkmak için can atıyordu.
burak'ın, apo'ya hediye edilen daireden haberi vardı. ikisinin de okuluna yakın olması ve çok merkez bir yerde bulunması bir kenarda dursun kira ve eşya derdi yoktu. mantıksal açıdan düşündüğünde aklına yatıyordu, hem ona fikrinin sorulacağını da düşünmemişti pek. apo nereye savrulursa peşinden sesini çıkartmadan emindi. onunla olduktan sonra nerede olduğunun bir önemi yoktu.
bir eve ait olmayı hep çok istiyordu ama birkaç aydır farkındaydı aslında apo'nun olduğu her yerin onun evi olduğundan. sadece. az da olsun eli değsin istiyordu. kendini belki o zaman daha rahat hissederdi.
para mevzularına gereksiz kafa yorduğunun farkındaydı. apo'yla ciddi ciddi kavga ettikleri tek konu bu olabilirdi hatta. sevgilisinin babası tarafından ona bağlanan bursun ardından ankara'daki son günlerinde onlara eşlik ederek birebir onunla tanışan yaşlı adamın bir de ev ısrarıyla iyice sıkışmıştı.
apo'dan duyduğu kadarıyla az çok tahmin edebiliyordu herifin sert mizacını. baba gibi diyecek kadar bir babalık görmese de baba gibiydi. hiçbir zaman ona babasının ona oğlum diye seslendiğini hatırlamıyordu mesela, başın sıkıştığında beni çekinmeden ara dediğini ya da cebine gizli gizli sıkıştırdığı parayı.
babasından görmediği desteği ve güveni, yüzünü tek bir kez gördüğü bir adamdan, sevgilisinin babasından görmek buruk bir his bırakıyordu içinde. siz yeter ki okuyun, elinizi cebinize attırmam cümlesini öz babasından duyması için nasıl biri olması gerekiyordu ki?
uzun saçları mıydı mesele, oysa apo'nun annesi saçlarını gördüğü zaman pek bir sevmiş ona takılmıştı. geçen telefonda konuşurken duymuştu yaşlı kadının ona nerede bizim saçlı oğlan diye seslendiğini, bir ailenin içinde hissediyordu burak. kollarındaki dövmeler miydi sorun peki? sanmıyordu, yoksa apo'nun babası onu kolunun altına alıp hergele dövdürmüş her yerini diye sever miydi burak'ı, başka apo olmak üzere ona ve ailesine çok büyük minnet duyuyordu bunun için; en çok da ona aile oldukları için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
öyle normal ⚣
Storie brevisimsekmekkuyin bir mesaj göndermek istiyor simsekmekkuyin: apo sen misin apoalademir: hangi apo'yu aradığına bağlı kardeşim simsekmekkuyin: ayt denemesinde 38,75 matematik neti yapan hayatsız bir orospu çocuğunu arıyorum