Bölüm 2: ADA

452 69 10
                                    

"Bilmediklerimiz, bildiklerimizden fazla ise, orada bir sorun vardı."

~~~~~~~~~

Ayaklarım ağrıyordu. Nereye gittiğimi bilmiyordum, hava sanki içimdeki kasırgayı yansıtır gibi rüzgarlı, zihnimdeki karmaşıklığı tanımlar gibi karanlıktı ve cebimde duran telefon sürekli titriyordu. Bu neyin belirtisiydi, hatırlamıyordum. Biri beni arıyordu, evet, birileri telefonumdan beni arıyordu, evet cevaplamam gerekiyordu ancak nasıl yapacağımı bilmiyordum. Bu sokak beni nereye götürecekti? Evet, bunu biliyordum.

"Babama gideceğim, burası beni babama götürecek."

Sağa döndüğümde sokağın burada sona erdiğini görmüştüm. Aylardır doğru düzgün yemek yemediğimden dolayı çöpe dönmüş bedenim kadar cılız sokak lambasının altında uzun süre dikildim, gözlerim yağmur altında kalan boş, teneke bir kutu gibi dolmuştu. Babam burada değildi. Etrafa bakındım, ağacın yanına, yanımdaki evin bahçesine, çöp kutusunun arkasına... Babam burada değildi. Ama ben babama gelmiştim, ben babamı arıyordum, onu bulacaktım.

Telefonum yine titriyordu.

Ve dişlerim de öyle.

Ellerim uyuşmuştu, soğuk incecik hırkamın içinden tenime dövme gibi işliyordu. Nefesimi dışarıya bıraktığımda çıkan buhar sanki havaya iz bırakıyordu. Hırkanın kafama geçirdiğim kapüşonu ya da kulak hizamda duran kısa saçlarım kulaklarımı soğuğa karşı muhafaza edemiyordu. Yüzüme göre fazla küçük duran burnum muhtemelen kıpkırmızı olmuştu ve bu kırmızılık burnumun boyutundan dolayı elmacık kemiklerime doğru yol almış olabilirdi. Umrumda değildi, zihnim boştu. Yalnızca babamı bulmak istiyordum ve aklımda tek bir komut vardı: Babamı bulacağım.

Arkamda adım sesi hissettiğimde, hayır, hemen sırtıma dokunan bir el hissettiğimde zihnimdeki komut kısa süreliğine yok olmuş gibiydi. Arkamı hızla dönüp o kolu tuttum ve çevirdim. Bir adamın inleme sesi gelmişti ancak bu babamın sesine benzemiyordu. Babam benimle dövüşürken çok kez buna benzer iniltiler çıkartmıştı ancak bu inilti ona ait değildi. Etrafta bir koku da vardı, bu kokuyu sevmemiştim. Bizim gibi kokmuyordu, babam kahve kokardı ve insanlar da bana kahve koktuğumu söylerdi. Biz koku ikizleriydik annem için... Ve burası asla kahve kokmuyordu.

"Seni küçük velet!" Adam acıyla kolunu tutuyordu, yarı uykuda gibiydi; hayır, o sarhoştu.

O an kendime gelmiştim.

Ben evden çok uzaktaydım, kendimi yine kaybetmiştim ve annem beni arıyordu. Telefonum çalıyordu ve ben gecenin bir vakti hiç bilmediğim bir sokakta burnumu yerinden sökmek isteyeceğim kadar keskin alkol kokusuyla bana yanaşan sarhoş bir adam tarafından saldırıya uğramak üzereydim.

Ben birinin kolunu kırmıştım.

Nerede olduğumu bilmiyordum, adamın darbelerinden babamın verdiği her bir eğitimi zihnimde tasavvur ederek kaçınırken ağlamak üzereydim. Bilmediğim bir yerdeyim ve burası tekin bir yere benzemiyordu. Ben bilinmezlikten hoşlanmazdım.

Babam ölmeden önce de ölüp ölmeyeceği belli değildi zaten...

Nerede olduğumuzu bilmiyorduk.

AYNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin