Not: Fotoğrafı yapay zeka ile Ayna için tasarladım.
~•~
"Tutsak olduğunu düşündüğün yer, senin özgürlüğün olabilir."
~~~~~~~
"Aklına gelen düşüncelerin beynini ele geçirmesini bekle..."
"Daha fazla acı ve ızdırap.."
"Kolye'nin varisleri, uyandılar.."
"Ve hepsi seni yakalamak için geliyor."
"Cevabını istiyorsan, sonuçlarına bakmalısın..."
"Sana vereceğimiz tek yardım bu."
"O uyandı. Şifasını bekliyor."
"Ateş seni bulacak. Tenini yakacağı şüphe uyandırıyor..."
Güneşin ışığı tüm sahili aydınlatırken, tepemize uzanmış büyük ağaçlar olduğumuz yeri gölge yapıyor, bu sayede bize yardımcı oluyorlardı. Adanın verdiği hissiyat da dahil her bir köşesi sanki canlıydı. İçimizde ve etrafta hareket eden canlı bir ruh var gibiydi. Yalnızca ben mi böyle hissediyordum bilmiyordum ama ada bizi koruyor gibiydi. Bazen güneşten, bazen de...
Ormanın içinde ne varsa işte.
Gece boyunca uyumamıştım. Bunun aslında birçok sebebi vardı; güvensizlik başta olmak üzere deli gibi başım ağrıyordu ve yanımda o lanet olası ağrı kesicilerden bir tane bile bulunmuyordu. Selen'e endişe edeceğini, başımda dikileceğini bildiğim için sormamıştım ancak o uyuduktan sonra sırt çantasını karıştırdığımda kendi çantamda olduğu gibi hüsrana uğramıştım. Ilgın denen kıza sormayı düşünmüştüm ancak birilerine karşı muhtaç gözükmek istemiyordum. Gerçi pek gururlu bir insan olduğum söylenemezdi. Eğer bu ağrı geçmezse değil Ilgın'a tüm adadaki kum taneciklerine ağrı kesiciniz var mı diye sorabilirdim.
Buradaki üç kişiye de güvenmediğim için uyumadım da diyebilirdim. Nöbet sırası Mert'teydi. Mert iyi bir çocuğa benziyordu hatta burada kanımın ısındığını tek kişiydi. Sakin ve sessiz yapısı hoşuma gitse de aptal değildim. Ancak rencide olmaması için uyuyor taklidi yapmak işime gelmişti.
Ali denen kibar sesli çocuk erken uyanmış, benim uyuduğumu görüp ses etmeden ormanlık alanda kaybolmuştu. Kendime hakim olmayı çok denemiştim ancak Duru Çelik bir kez işkillendi mi peşini bırakmazdı. Şüphenin beni yiyip bitirmesine izin vermeden onu takip ettiğimde meyve topladığını görüp geri dönmüş, dinlenmeye devam etmiştim. Mert, Ali uyandığında nöbeti bırakıp uykuya dalmıştı, bu sayede dikkat çekmemiştim.
Kısa süre sonra geri dönen Ali benim yeni uyandığımı düşünüp gülümsedi.
"Günaydın." dedi neşeli ama bir o kadar da naif bir ses tonuyla.
"Günaydın." diye karşılık verdim donuk bir sesle.Elindeki meyveleri Ilgın'ın piknik için getirdiği beyaz porselen tabağa yerleştirdi ve yerine oturdu. Kumral ve dümdüz saçları vardı. Ön kısımlarını da en az arka tarafları gibi uzatmıştı; bir an daha ne kadar uzatmayı düşündüğünü soracaktım ki bunun beni ilgilendirmediğini düşünerek vazgeçmiştim. Kaşlarını çatarak işlerini yapmaya devam ederken çantasından çıkardığı kitabı dizlerinin üzerine koydu. O kitabın aynısı bende de vardı, sırt çantama okumak için koymuştum. Kitaba bakarak tebessüm ettim; babamın verdiği hikaye kitabını uzun süre sonra beş yüzüncü kez okuyordum ve buraya gelirken almam bu sıkıcı yerde bir avantaja dönüşmüştü.
"Neye gülüyorsun?"
Sesini duyduğumda irkildim. Babamı düşünürken, onunla ilgili bir şeye bakarken adeta kendimden geçiyordum, gülümsediğimi fark etmemiştim bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA
FantasyWattpadFantasyTR Soluksuz diyarlardan kopup gelen listesinde... 6 Ocak 2023 "Uyan, güllerin en dikenlisi..." ~•~ Ve hiçbir savaş, kendine değer verme yolunda acı çekmek kadar zor olamazdı. Hayat, teselli cümlelerinde olduğu gibi kolay, üstesinden r...