Bölüm 10 : Utanç ve Gurur

167 46 1
                                    

"Gözleri birbirinden ayıran bakış açılarıdır."

~~~~~

"Kolyeyi istiyordu."

Evet, Zoe böyle demişti.

Kolye.

Niye, neden, niçin, ne sebeple? Babamın ölmeden önce bana bıraktığı son şey değerliydi evet ama anlaşılan bu yalnızca madalyonun bir kısmıydı. Yalnızca önümüze çıkan Değiştirenler değil, tüm ada, kumsal, deniz, ağaçlar... Her şey kolye diye haykırıyor, tüm nesnelerin hepsi, tüm herkes gözlerini boynuma, o mor aptal kolyeye dikmişti sanki. Gerdanımı yakan o his tüm Ayna Adasını aleve verecekti, bunu hissediyordum. Sorun kolye değildi, sorun kolyeyi taktığımdan beri vücuduma binen ağırlık ve ruhumdaki varsayımlarla ve sorularla dolu o düşünce kümesiydi.

Kolye.

"Ama neden!" dedi Ilgın adeta yalvarır gibi. Aklı buna bir anlam bulamıyor gibiydi. Soru sormak için değil daha çok anlam verememesinin öfkesi ile sitem ediyordu. Her zaman toplamadan bıraktığı dirsek hizasındaki saçlarının içinden geçirdi güzel ellerini. Zayıf biri değildi, balık etli iri bir yapıya sahipti ama çok güzel bir fiziği vardı. Elleri de etli, tombul ama düzgündü. Zoe ona gözlerini çevirmedi bile, yere bakarak konuştu. "Nedenini bilmiyorum, inanın bilmiyorum ama o şey asla masum değil." Bana baktı. "Hiç değil."

Tüm yutkunuşların çaresizliği simgeler şekilde yankılanarak duyulduğu derin sessizlik çok kısa sürdü ancak yıllar gibiydi. İçine yıllar sığacak gibiydi.

"Aşağıdayken," dedim yorgun ve çekingen sesimle. "Bir şeyden bahsettin... İtaat, dedin."

Zoe sadece bana baktı. Gözlerinde hiçbir duygu kırıntısı yoktu. Daha doğrusu, bu kadın herkese tiksinerek bakıyordu. O an tiksinmese bile. Alay etse bile küçümser duran bakışları o kadar çekici duruyordu ki bazen bu kadar güzelliğin içindeki acıyı merak ediyordum.

Korkuyordum. Sorduğum soru onu korkutmuş gibiydi çünkü.

"Onun hakkında konuşmak benim haddine değil-"

"Söyle," diye kesti Ali onun sözünü. Ciddi olduğu yüzündeki her mimikten belliydi. Sanki öfkeli gibiydi. Sanki onun da sabrı tükenmişti. Öne doğru eğilmiş, belirgin kol kaslarını ortaya çıkarır biçimde kollarını bacaklarına dayamıştı. "Bir şeyler hakkında kesin bilgiye sahip olmadığını anladık. Ama bir şeyler bildiğini de anlıyoruz. O yüzden söyle."

"Ya söylemezsem?" dedi Zoe aynı alayla. Gözlerini teker teker üzerimizde gezdirdi ve rahatça arkasına yaslandı, kollarını bağladı. "Ya söylemezsem ne olacak?" Histerik bir biçimde güldü. "Hadi ama çocuklar, benden korktuğunuzu biliyorum. Ama şurada anlaşalım, sorunuza cevap vereceğim ama dost olacağız. Size zarar vermem, veremem." Bana baktı. "Onun için sizi korurum," tekrar hepimize baktı. "Buradan çıkmanız ya da devletin sizi bulması için yardım ederim. Her şeyi yaparım. Ama size zarar vermem."

"Niye bunu yapasın? Niye sana güvenelim?" diye sordu Ali. Zoe tekrar güldü. "Haklısın, pek bir sebep yok." Tekrar bana baktı. "Ama seni hayatım pahasına korurum, Duru. Bunu gerçekten yaparım."

Hayatım pahasına korurum.

Neden?

"İyi de neden? Niye bu kadar değerliyim?" diye sordum. Zoe'nin yüzü aydınlandı, doğruldu ve heyecanlı heyecanlı konuştu. "Çünkü bir Seçilmiş'sin. İtaat'e sahip olansın. En önemlisi bir Çelik'sin!" Yüzündeki tüm yıldızlar tek tek söndü. Tekrar arkasına yaslandı, bakışları donuklaştı ve yere baktı.

AYNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin