"Karşılaştım. Beni odanıza o getirdi. Beni görünce biraz şaşırdı ama büyük ihtimalle astı olduğumdandı." General ikna olmuşçasına kafasını sallayıp konuştu.
"Büyük ihtimalle. Ama Alkın bir şey daha var ki o seni tanımamalı. Hatırlarsa kötü olur. Biliyorsun ki o adamlar benim eşimi ve onun annesini öldürdü ve eğer bunu hatırlarsa bir daha asla onu kimse toparlayamaz ve askerliği bırakır." Haklıydı. O anı hatırlarsa onu kimse toparlayamazdı. Bu yüzden onun karşısına görev dışında çıkmamalıydım.
"Emredersiniz komutanım."
General bir şey demeden hemen asker selamı verip odadan çıktım. Biraz daha yürüyüp üstünde ÖZEL BOZKURT TİMİ yazan kapının önüne geçip düşünmeye başladım. Acaba içeri girmeli miyim diye düşünürken arkamdan kolundaki rütbesine bakılırsa asteğmen olan adam yanıma gelip;
"Özel bir timin kapısını dinlemek ayıp değil mi kardeşim. HEM KİM İÇERİ ALDI BU SİVİLİ?!" diye bağırınca odadakiler çıkıp ne oluyor ya bakışı ile bize baktı. En son arkalarında elini diğerlerinin omuzlarına koyarak yolu açan Açelyayı gördüm. Önce beni görmedi. Arkamdan gelen isminin Yusuf olduğunu öğrendiğim adama bakıp;
"Ne oluyor Asteğmen Yusuf?" Yusuf bana bakınca Açelya da bana dönüp biraz ama çok az şaşırmış suratı ile konuşmaya başladı.
"Yüzbaşım, Tuğgeneral ile konuşmanız bitti herhalde. Tim ile tanışın." Ve sonra time kendilerini tanıtmaları için baktı ve ilk önce Yusuf başladı. Ardından diğerleri...
"Asteğmen Yusuf Karaca, Kahraman Maraş. Emret komutanım!"
"Teğmen Çağın Kaya, İzmir. Emret komutanım!"
"Üsteğmen Çağkan Kaya, İzmir. Emret komutanım!" (İkizler)
"Üsteğmen Arda Kaya, Trabzon. Emret Komutanım!"
"Uzman çavuş Ege Vural, Ordu. Emret komutanım!"
"Astsubay başçavuş Emre Keskin, Konya. Emret komutanım!"
Açelya Öztürk'ten
Herkes kendini tanıttıktan sonra odaya geçip oturduk. Sohbet etmeye başladık. Ben içten içe neden benden büyük olup benim astım olmasını merak ederken meraklı Ege sordu.
"Alkın komutanım siz Açelya komutanımdan 3 yaş büyüksünüz ama neden ondan düşük rütbelisiniz?" Aferin Ege, aferin. Bizimkilere kaydı gözüm. Hepsi meraklı gözlerle Alkın'a bakıyordu. Alkın içli ve derin bir nefes alıp geri verdi. Sanırım cevap verecek.
"Ben emre itaatsizlikten meslekten 4 yıl uzaklaştırıldım. " Ne? Dalga mı geçiyor bu adam? Ben de daha önce emre itaatsizlikten uzaklaştırıldım ama 2 hafta. Bu başka bir şeydi. Sonucunda büyük bir şey olmuş olmalı. Ama ben de Açelya Öztürk isem bunu öğrenirim.
1 Hafta sonra
Yüzbaşı Alkın geleli bir hafta olmuştu ama ben omu 5 kez anca görmüştüm. Garip. Time sorduğumda gördüklerini söylüyorlar ama ben bir türlü göremiyorum. Sanki bana gözükmemeye çalışıyordu. Bravo, eğer amacı bu ise büyük başarı. Bu sırada tugayın bahçesinde tek başıma oturduğum çardağa yaklaşan askeri gördüm. Asker selamı verip başladı.
"Er Mert Engin, Erzurum. Emret Komutanım." Kesin babam. Tamamen iyileştiğim için artık göreve gidebilirdik.
"Rahat. Söyle asker."
"Komutanım babanız..." sözünü kesen benim sinirle ayağa kalkmam ve bağırmam oldu.
"BABAM DEĞİL. TUĞGENERAL!" sinirlerime hakim olamayıp vuracakken birisi bileğimi tuttu. Kimin tuttuğuna bakmadan bileğimi çektim. İyi ki tutmuştu çünkü kesin pişman olacaktım. Tekrar sinirle konuştum.
"TUGAYIN ETRAFINDA 20 TUR. ÇABUK!" Şimdi diyeceksiniz ki neden bu kadar sinirlendi. Ben eski görev yaptığım tugayda bir yüzbaşı tarafından torpilli damgası yedim ve bu suçlama haksız olduğu için babam da ben de çok sinirlenmiştik. Bu yüzden her zaman benim ismimin babam ile anılmasına çok sinirlenirim.
Oy vermeyi unutmayın...
Hikayenin gidişatı ile ilgili öneride bulunursanız çok sevinirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Binbaşı Ve Yüzbaşı / Tamamlandı / Düzenlendi
ActionBinbaşı Açelya Öztürk... Yüzbaşı Alkın Eyüboğlu... Hayatları, savaşları, aşkları... Yılların sonu... Mutlu olmak mı? Oy vermeyi, yorum yapmayı unutmayın! Hikayedeki unsurlar, karakterler, mekanlar ve yer verdiğim her şey tamamen bana ait olan kurgu...