9- İlaçlar

33 1 0
                                    

Media: Dolunay Özer

-

Eve girdiğimizde Batı ile Güneş bizi bekler gibi oturuyorlardı. Güneş daha fazla susamayıp "Dün gece nerdeydiniz ?" diye sordu. Ne diyeceğimi bilemedim.

"Biz mi?" diye bi soru yönelttim. Cevabını biliyordum ama zaman kazanmaya çalıyordum. Poyraz beni anlamış ki olmalı ki o mütiş zekasını konuşturup cevap verdi.

"Nefes hanım dışarı çıkmak istemiş. Küçük bi çocuk gibi korktuğu için beni uyandırdı bende kükreme seslerinden kurtulmuş oldum " diyerek günü kurtardı.

"Ben asla horlamam Poyrazcım"dedi Batı.

"Abi horluyosun demedim ki kükrüyosun. Tepemizde ayı mı var insan mı var belli değil" dediğinde Güneş'in güldüğünü ve bunu fark ettirmemeye çalıştığını gördüm.

Bu konuşmayı kapının çalınması böldü. Herkes birbirine birini mi bekliyorduk der gibi bakıyordu.

Kalkıp kapıyı açtım. Gelen Bora'ydı..

"Merhaba prenses" diyip burnumdan öptü ve mutfağa yöneldi. Birden Güneş'in düzensiz nefes alış-verişi ve titreyen elleri dikkatimi çekti. Ayağa kalkıp Bora'ya yumruk ve tekme atmaya başladı

"Bunun burda ne işi var!" diye bağırmaya başladı.

Bu güne kadar ağzından tek bir küfür bile duymadığım Güneş Bora'ya küfürler yağdırıyordu. Olayı anlamıştım ama bütün olanların gerçek olmasına ihtimal bile vermek istemiyordum.

Batı, Güneş'i tutmaya çalışıyordu. Güneş ağlamaya başladığında Batı, Güneş'i bırakıp Bora'ya yumruk atmaya başlamıştı. Poyraz, Batı'ya vurup çektiğinde kısa süreli bir sessizlik olmuştu. Güneş'in hıçkırıkları arasında bana seslendiğini ve "Bana bunu yapan oydu." dediğini duydum. Diyecek yada yapacak hiç bir şeyim yoktu. Bomboştum. Ne ağlıyordum, ne seviniyordum. Ne mutluydum, ne de mutsuz olacak kadar kendimi hissediyordum.

Mutfaktan çıkıp, odaya gittiğimde çekmecelerin birinde ağrı kesici bulup içtim. Başım ağrıyordu. İlaç baş ağrımı geçirebilirdi, ama ilerisi yoktu. Fiziksel ağrılara etki eden ilaçlar, daha derine etki edemiyordu.

Alt kata indiğimde üçü de bana bakıyor, tek kelime dahi etmiyorlardı. Acınası bir şekilde Bora'ya gülüp, evden çıktım.

Saklandığım maskenin altında kaybolmuştum. Ben artık Nefes değildim. Ben bambaşka biriydim.

Bora'dan...

Nefes'in arkasından gitmeye çalışmıştım ama izin vermemişti. Bunun böyle olmaması gerekiyordu. Herşey birbirine girmişti. Kapıdan çıktığımda Poyraz peşimden geliyordu. Adımlarımı yavaşlatıp arkamı döner dönmez suratıma yediğim yumrukla yere savruldum.

"Seni orospu çocuğu !". Poyraz'ın nefretini hissedememek elde değildi. Bir kaç yumruktan sonra ağzımdaki kanı suratına tükürdüm.

"Senin yüzünden böyle oldu Poyraz!"

"Ben git kıza tecavüz et demedim Bora ! Tek yapman gereken Batı için Güneş'i Nefes'e yakınlaştırmandı !"

Holdinge geri döndüğümde 3-5 kişi kalmıştı. Odamdan alt çekmecedeki anahtarlatı alıp çıktım. O evde temizlenmesi gereken çok kan vardı.

Güneş'ten...

Uyuyamıyordum. Nefes'in sevgilisinin bana tecavüz eden adam olabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Sesi, dokunuşu, gülüşü.. Yüzüne dair tek hatırladığım gözleriydi. Kapı çaldı. İçeriye giren Batı'ya yanıma oturduğu an sarıldım. Pişmandı. Bakışlarından anlaşılıyordu. Sakindi, içindeki fırtınayı kimse bilmiyordu. Ben yok oluyordum, o da peşimden koşuyordu.

"Güneş, uyuyalım mı?"

Yorgundum. Yorgundu. Fiziksel olarak göz altlarımızdaki morluklar dışında pek bir sorun yoktu. Ama ruhsal olarak, paramparçaydık.

Onca yılda yapılan binaların 2 saniyede yok olması değil de, bunca emeğin kayboluşuna üzülüyordum. Sebepsiz yıkımlar, peşlerinde çok fazla hasar bırakıyordu.

Poyraz'ın odaya girmesiyle bütün düşüncelerim kaybolmuştu.

"Nefes nerde?"

Nefes mi nerde ?

Nefes'ten...

Telefonu elime aldıp gelen mesajlara ve cevapsız çağrılara baktım. Rehbere girdiğimde "Dolunay" ismi üzerinde donup kaldım. Uzun zamandır görüşmüyorduk, ve sanırım bana yardım edebilecek tek kişi oydu. Birkaç günü Dolunay'la geçirebilirdim.

Tam o sırada ekranda "Dolunay" yazısı belirdi. Beni arıyordu. Tam da zamanında..

"Dolunay?"

"Nefes, sesin neden bu kadar kötü? Nerdesin? Gelip alayım mı seni?"

Bulunduğum yeri söylemiştim. Bir kaç dakikaya burda olacağını söylemişti. Yürümeye devam ediyordum 10-15 dakika sonra arkamda bir araba durdu. Dönüp bakmadan yürümeye devam ettim. Birden kendimi birinin kucağında buldum. Dolunay'dı. Gülüyordu.

"Hımm buralarda bi Bloody Mary dolanıyormuş dediler. Öyle bir ihbar aldım. Sen misin o acaba?"

Dolunay'ın boynuna sarılıp güldüm. Bana Bloody Mary demesinden nefret ediyordum, biliyordu. Orta okuldan beri bunun kavgasını yapıyorduk, pes etmiyordu.

Arabaya oturduğumuzda bir kaç dakika sessiz kalmıştık. Beni izliyordu. Önüme bakıyordum. Aklıma yaşananlar geldiğinde gözlerim dolmuştu.

"Nefes, sorun ne?"

"Dolunay, bir kaç gün evden uzak kalmam gerekiyor." dediğimde arabayı çalıştırmıştı. Olan biten herşeyi anlatmıştım. Ağlıyordum. Sinirlendiği direksiyonu kavrayan elini ne kadar sıktığından anlaşılıyordu.

Yarım saatten daha kısa süre evinin önündeydik.

"Benimle kalıcaksın."

Dolunay'a karşı gelmek, Poyraz'a karşı gelmekten daha fazla cesaret isterdi. 3-5 güzel şey haricinde her zaman ciddi biriydi.

Eve girdiğimizde duşa gireceğini söyledi. Başım ağrıyordu, ve en azından bir ağrı kesiciye ihtiyacım vardı. Mutfakta bulabileceğimi düşünüp mutfağa geçmiştim. Masanın üzerinde ilaçlar vardı. Dolunay'ın kronik baş ağrıları yüzünden kolay ulaşabileceği bir yere koyduğunu düşünüp, ilacı içtim.

15-20 dakika sonra başım dönmeye ve içimde saçma bir mutluluk olmaya başlamıştı. Tam arkamdamdaki sandalyeye oturacaktım ki, yere düştüm. Kahkaha atıyordum ve buna engel olamıyordum. Çıkan seslerden dolayı, Dolunay ıslak saçları ve bornozuyla koşarak yanıma gelip beni kaldırmaya çalışıyordu.

Şu an için yapay bir mutluluk, umutsuzluktan çok daha iyiydi. Geçecekti. Yine de, bu hissi sevmiştim.

GECE: Psikolojisi Bozuk OlanındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin