29.bölüm

62 12 10
                                    

Bu bölüm yeni editörüm olan Percexes adlı arkadaşa ithaf edilmiştir.

29.bölüm: Teklif(2)

Güneş yavaşça mavi renkli gökyüzünde hareket etmeye devam ederken, ışıklarının aydınlattığı şehirin metal kapısından çıkan iki genç ilerlemeye devam ediyordu. Drew önünden giden Pietor'u takip ederken, bir yandan kendini olası bir mücadaleye hazırlıyordu. Ama bu hazırlığı önünde yürüyen kişi için değildi. Orta aşama bir E sınıfı olarak ondan korkması gerekmediğini anlayabiliyordu. Pietor E sınıfına yeni geçmiş biriydi ve gücüne uyum sağlamamış bile olabilirdi.

Gidecekleri yeri bilmiyordu ama orada güçlü kişilerin olma ihtimali çok yüksekti. Genç adam buraya gelirken kullandıkları yolun tersi bir yere gittiklerini fark etmişti. Önündekine belli etmede yüzüğünden ufak bir hap ve bir bıçak çıkardı. Bu hap, eski zamanlardan kalan bir geçici E sınıfı hapıydı. Şu an zaten bu güç seviyesinde olduğu için ona fazla bir etki etmezdi ama yine de enerjini arttırmada kullanabilirdi.

Drew'in aklına o an Mark'tan aldığı parşomenler geldi ve kendine küfretti. Bunlara bakacak zamanı olmadığı için tekniksiz bir şekilde ilerlemek zorundaydı. Daha da endişelendiği konu ise şehirde bıraktıkları kardeşiydi.
Lily sıradan bir insandan daha dirençli biriydi ama bu yetmemişti. Kan eriten zehir tipini daha önce duymuş olmasına rağmen hiçbir zaman ilgilenmemişti. Ayrıca her ismi benzer zehir aynı olacak diye bir şey de yoktu. Ama onun bildiği tür, kişinin kanının kendi bedeninde kaynamasına neden olarak organlarının iflas etmesini  sağlamasıydı.

Zihni düşünceler ile meşgul iken bastığı zeminin değiştiğini fark etti. Nemli toprak zemin gitmiş, yerine daha kuru ve sert bir zemin gelmişti. Başını çevirip etrafına bir göz attığında her tarafın kurumuş ağaçlarla dolu olduğunu gördü. Etrafta hiçbir canlı yaşamıyora benziyordu ve havada bir kasvet hakimdi. Öyle ki, güneş ışığı bile bu bölgeye tam anlamıyla ulaşamıyor gibiydi. Nihayetinde yaklaşık otuz dakikalık sessiz geçen bir yolculuk Pietor'un durması ile son buldu.

Drew kafasını kaldırıp önünde bulunan yapıyı inceledi. Örümcek ağlarıyla kaplı, üzerinde ince, solmuş yeşil renkli  sarmaşıklar bulunan ve ağır gözüken bir tokmak olan, siyah demirden yapılmış bir kapı vardı. Bu kapı bir tepenin içine oyulmuş gibi görünüyordu çünkü üstünde bir metreden daha kalın, kuru bir toprak tabaka mevcuttu. Pietor yavaş bir şekilde kapıya yaklaşarak kapıya birkaç kez vurdu. Etrafa dağılan yüksek çınlama sesi, burada hiçbir canlı olmadığı için bir hareketliliğe sebep olmadı.

Mavi gözlü genç adam, enerjisini bedeninde döndürürken yumruklarını sıktı. Siyah demirden yapılma ağır kapı, kulakları rahatsız eden yüksek bir gıcırtı eşliğinde yavaşça açılmaya başladı. Birkaç saniyenin sonunda tamamen açılan kapı ile ona dönen Pietor konuştu.

"İçeri geç."

Drew derin bir nefes aldı ve adımlarını önündeki boşluğa yönlendirdi. Tam dibinde durduğunda yavaşça içeri baktı ve inceledi. Yerin dibine doğru inen merdivenlerin sonu yok gibiydi. Fazla olmayan ışığın etkileriyle aydınlanan ve üzerlerinde çatlaklar bulunan duvarların arasından sarmaşıklar fışkırmıştı. Daha ilerisi ise görünmüyordu. Tamamen karanlıktı.

Yavaşça merdivenlere bir adım attığında üzerinde çatlaklar beliren basamak ile bir saniye duraksadı ama ilerlemeye devam etti. Şu ana kadar adımlarını bastığı her basamak parçalanmıştı ve bu onun ister istemez gerilmesine neden oldu. Merdivenlerden inmeye devam ederken elinde bulunan küçük hapı hızlıca ağzına attı ve midesinden bedenine dağılan enerjiyi kontrol altına aldı.

Drew ne kadar olduğunu bilmediği bir süre boyunca inmeye devam etti ve en sonunda zeminin düzleştiği bir noktaya ulaştığında durdu, ileride bulunan yeni bir kapıya baktı. O ana kadar arkasından gelen Pietor ise önüne geçerek büyük kapıya doğru geldi ve kıyafetinin cebinden çıkardığı bir avuç büyüklüğündeki anahtarı yerine takarak sola doğru çevirdi.

Büyük bir gürültü eşliğinde sarsılarak iki yana doğru açılmaya başlayan kapı, içerisinde bulundukları mekanı sarsıyordu. Ellerini iki yana açarak dengesini sağlamaya çalışan mavi gözlü genç, yüksek tavandan düşen büyük bir taş parçasından son anda kurtuldu ve yere düştü. Ama toparlanmasına fırsat olmadan üzerine gelen büyük kaya parçasından kaçmak için yana yuvarlandı. O sırada etrafta olan toz parçaları havaya savrularak görmeyi imkansız hale getiriyordu.

Gözlerine giren tozlardan dolayı yaşardıklarını hisseden Drew, hızlıca açılan kapının yanına geldi ve içeri giren Pietor'u gördü. O da arkasından içeri girerken arkalarında ki odanın tamamen çöktüğünü hissetmişti. Arkasını döndüğünde ise gördüğü manzara onu şaşırtmıştı.

Gördüğü şey oldukça geniş ve yüksek tavanlı, boş bir odaydı. Odanın en sonunda ve ortada yer alan altın renkli bir taht bulunuyordu. O tahtın önünde ise paralel şekilde sıralanmış, kırmızı derili koltuklar vardı. Tahtın üzerinde kimse yoktu ve kırmızı koltuklardan bazıları da boştu. Oturan kişileri ise uzak olduğundan dolayı tam seçemedi.

Önden ilerlemeye başlayan Pietor ile onu takip etmeye başlayan gri saçlı genç çok geçmeden masaya yaklaşmaya başladı. Attıkları adımların çıkardığı sesler geniş odada yankılanıp dururken koltuklarda oturan kişilerin konuşmaları kulağına ulaşmaya başlamıştı.

Onlara en yakın koltukta oturan, dağınık siyah saçlı olan kadın, kendilerine bakınca Drew ister istemez içinde bir ürperti hissetti. Bu odada bulunan herkes ona çok büyük bir baskı hissettiriyordu. Buraya gelirken düşündüğü şeylerin şu an hiçbir anlamı yoktu. Savaşabileceğini inanmıştı. Ama o an anlamıştı ki sadece o kadın bile onunla rahatlıkla başa çıkabilirdi.

Siyah saçlı kadın bakışlarını bir süre daha genç adamın üstünde gezdirdi ve başını Pietor'a çevirdi. Mavi gözlü genç üstündeki bakışın gitmesiyle rahatlayarak derin bir nefes verdi.

"Hoş geldin, Pietor."

Siyah saçlı kadının hemen yanında oturan genç bir adam kurmuştu bu cümleyi. "Hoş buldum, efendim."

Yüzü, sanki hiç kanı yokmuş gibi bembeyaz olan genç adam tekrar konuştu.
"İstediğimiz kişiyi getirmiş gibi görünüyorsun, Pietor. Yanılıyor muyum?"

Pietor hemen "Elbette efendim. İstediğiniz kişiyi getirdim." diye cevap verdi.

"Güzel."

O sırada, ilk geldiklerinde onu inceleyen siyah saçlı kadın konuşmaya başladı. Yüzünde hoş bir ifade olduğu söylenemezdi. "Sana bu görevi vereli üç ay geçti, Pietor. Gereğinden fazla zaman harcadığın gibi, defalarca yakalanarak oldukça fazla zarara sebep oldun. Kralımız bu konu hakkında hiç memnun değil. Bunu bilesin." Pietor yüzünde oluşan korku dolu ifade ile hemen kendini savundu. "Ama efendim, şehir içinde hareket etmek çok zor ve oldukça yavaş davranmam gerekiyor bu sebeple...." Cümlesine devam edecekken tahta en yakın koltukta oturan yaşlı bir adamın sesi ile durdu.

"Yeter, Pietor. Buradaki kimse seni suçlamıyor. Bella biraz fazla heyecanlı sadece. Gerilmeni gerektirecek bir durum yok."

Bunları söylerken çıkardığı ses tonu oldukça yumuşak ve samimiydi. Ama Drew kesinlikle bu yaşlı adamdan çok kötü şeyler seziyordu. Şu an burada olan neredeyse herkesin seviyesini az çok ölçebiliyordu lakin o yaşlı adamdan en ufak bir enerji bile alamıyordu. Ayrıca o konuştuğunda etrafa yayılan sesi o kadar korkutucu bir niyet içeriyordu ki, o bile çok korkmuştu.

Bu konuşma devam ederken salonda yayılmaya başlayan tok ayak sesleri ile herkes bir anda sustu ve seslerin geldiği yöne odaklandı. Drew başını diğerleriyle birlikte çevirdiğinde gördüğü adamla gözlerini büyüttü.

Altın sarısı saçları, o yürürken dalgalanıyordu ve alnına çarpıyordu. Aynı şekilde gözleri altın sarısı bir ışıkla parıldarken etrafa asillik akıtıyordu. Attığı her adımda ayaklarının altından etrafa renkli bir aura yayılıyor ve değdiği yerleri canlandırıyordu. Boyu ise bir doksandan uzundu.

Onların bulunduğu yere geldiğinde o an orada bulunan herkes, bir anda bedenlerine çöken ağırlık ile diz çöktü. Diz çöken kişilerden önde olanları kralı selamlarken o birkaç saniye bakışlarını etrafta gezdirdi ve en sonunda bakışları Drew'de sabitlendi. 

Karanlığın Yükselişi(1.kitap: TAMAMLANDI!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin