33.bölüm

39 8 0
                                    

33.bölüm: Zindan(3)

Gri saçlı genç, yanına gelen yaşlı adam ile birlikte duruşunu dikleştirirken bir yandan ona cevap verdi. "Tabii ki Usta Ballard. Ne konuşmak istiyorsun?"
Saçları beyazlamış olan kişi, yavaşça onun karşısında bulunan bir sandelyeyi çekerek oturdu ve boğazını temizledi.

"Drew, sanırım seni yarın olacak olan şeyler hakkında uyarmalıyım."

Mavi gözlü genç hemen karşılık verdi. "Tabii ki, dinliyorum." Yaşlı adam derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.
"Buraya gelen her on kişinin dokuz tanesi ikinci günü atlatamadan ölüp gitti, Drew. Seni yarın sabah götürecekleri yer, hayatında görüp görebileceğin en kötü yerlerden birisi. Hatta belki de en kötüsü. O kadar acı çekeceksin ki ölmek isteyeceksin. Ama ölmene izin vermeyecekler. Zaman kavramı senin için geçerliliğini kaybedecek ve kendini bir hiçliğin ortasında bulacaksın. Gideceğin yer ile ilgili herhangi bir tavsiye vermem işe yaramayacaktır. Ancak dayanmaya çalış. Sevdiğin birileri var mı bilmem. Ama varsa onlar için diren."

Drew duyduğu cümleler ile kemiklerinin titrediğini hissederken zorlukla da olsa konuştu. "Usta Ballard, ben senin anlattığın kadar şiddetli herhangi bir acıyla başa çıkamam. Sınırlarımı bilecek kadar iyi tanıyorum kendimi. Eğer anlattıkların doğruysa hayatta kalmam imkansız."

Yaşlı adam ona doğru eğildi ve bir fısıltı şeklinde sertçe konuştu. "Dayanmalısın, Drew! Bundan sonra sevdiklerini bir kez daha görmek istiyorsan dayanmalısın."

Mavi gözlü genç başını onündeki yemeğe eğerken elinde tuttuğu kaşık, resmen tabağın içinde volta atıyordu. Az önce duyduklarından sonra iştah namına herhangi bir şey kalmamıştı.

Usta Ballard oturduğu sandalyeden kalkarak son bir kez ona baktı. "Umarım başarırsın, genç adam."

Yaşlı adam oradan ayrılırken olduğu yerde ne yapacağını bilmez bir şekilde kalan genç adam, bir süre sonra zihnindeki kaosu yatıştırdı. Duydukları iradesini derinden sarssa da kardeşi için buradan çıkmak zorundaydı.
Elinde tuttuğu kaşığı yemeğine daldırdıktan sonra çıkardı ve ilk lokmasını aldı. Her ne kadar kendini yarın hakkında düşünmemek için zorlasa da şu ana kadar çok başarılı olduğu söylenemezdi. Ballard belki de şu an içinde bulunduğu mekanın en güçlü kişisiydi ve onun bile bu şekilde tarif ettiği acı akıl sınırlarının çok üst düzeylerinde olmalıydı.

İradesine güvenirdi. Her şeye rağmen asla pes etmeyen karakteri, ruhunun gücünü ortaya koyuyordu. Yaşamak istiyorsa, onu çok az acı bu istekten vazgeçirebilirdi. Onündeki tabağı bitirdikten sonra ayağa kalktı ve masanın üzerindekileri ellerine aldı. Yarın olacaklar için dirençli olmalıydı ve biraz daha uyumak istiyordu. Hatta o kadar çok istiyordu ki, sanki saatelerce uyuyan o değil gibiydi. Elindeki malzemeleri yerine koyduktan sonra dün uyuduğu yere doğru giden Drew, bacaklarının onu daha fazla taşıyamayacağını hissetti ve bu hisle kaşlarını çattı.

Bedeninde gezinen enerji hızlı bir şekilde bacaklarına hücum ederken bir anda gözlerinin karardığını hissetti. Bedeni daha fazla dayanamayıp yere düştüğünde, geniş ortama tamamen dolgun bir ses yayıldı. Bilincinin son kırıntılarına tutunmaya çalışan mavi gözlü genç, neden böyle hissettiğini tahmin edebiliyordu.

"Zehir... Usta Ballard..."

Onu zehirleyenin Usta Ballard olduğunu biliyordu. O an fark etmese de, mutfakta et doğrayan kadının bedeninden çok ince bir küf ve kan kokusu geliyordu. Aynı zamanda doğradığı et normal etlere benzemiyordu. Tamamen garip bir kokusu vardı ve bunu ancak bilincini kaybetmeden önce anlayabilmişti. Ballard haindi.

-

Yüzüne çarpan parlak güneş ışıklarıyla gözlerini açan Drew, gördüğü tanıdık tavanla hızlıca doğruldu ve gözlerini etrafta gezdirdi. İki kapağı olan dolap, küçük bir sehpa, yumuşak yatak ve beyaz bir tavan. Burası onun eski odasıydı. Hızlıca enerjisini hareket ettirdiğinde hissettiği şeyle göz bebekleri küçülürken, şaşırması hiç anormal değildi. Sadece ileri aşama bir F sınıfı gücüne sahipti.

Adımlarını çabucak ahşap kapısına doğru yönlendirirken, içeriden gelen sesler ile birlikte kaşları çatıldı ve hızlıca odasından dışarı fırladı. Gördüğü sahne olduğu yerde kalmasına sebep oluyordu. Bir tane adam Lily'yi yere yatırmış, boğazını sıkıyordu. Yüzü mosmor olan sarı saçlı genç kız, elleri ile onu mengene gibi kavrayan ellerden kurtulmak için çabalıyordu. Ama anlamsızdı.

Lily, gözlerini yavaşça ona doğru çevirdi ve dudaklarını kıpırdatarak ondan yardım istediğini belli etti. Mavi gözleri kanlanan genç adam hızlıca adamın üzerine doğru koşarken, o anda duyduğu ses sendelemesine sebep oldu. Sarı saçlı kızın burnundan, gözlerinden ve ağzından fışkıran bolca kan, onu boğmakta olan kişinin yüzüne ve ellerine bulaştı. Tam o sırada kardeşinin narin bedenini bir kuş gibi kafasından kavrayarak havaya kaldıran adam ona baktı.

"Onu sen öldürdün!"

Drew duyduğu ses ile dünyasının başına yıkıldığını hissederken, duyduğu katıksız nefretle birlikte resmen ileri doğru uçuşa geçti. Tam aralarındaki mesafa kapanmak üzereyken bir anda üzerine doğru gelen ince beden ile ellerini kaldırdı ve onu yakaladı. En azından yakalamaya çalıştı...

Elleri, kardeşinin bedeninin içinden geçip giderken öfkeyle havaya doğru çığlık attı. "Ahhhh!" Ölümüne nefret ettiği adamın yanına gelince ona öyle bir yumruk attı ki ellerinin arkasındaki hava sıkışarak patladı. Yumruğu hedefe ulaştığı anda demire çarpmış gibi dururken, bunu umursamadı ve ikinci yumruğu attı. Yine de sonuç aynıydı. Yumruklarında bulunan deri havaya kalkarken, kanamaya başlamıştı ve bu çok kötü bir görüntü ortaya çıkartıyordu.

Öfkeden aklını tamamen kaybetmiş olan Drew, sayısız kez attığı yumruklarına tam bir yenisini daha ekleyecekken omzunda hissettiği elle irkildi ve o tarafa doğru döndü. Ama gördüğü şey gerilemesine sebep oldu. Beyaz kıyafetinin içinde, bir melek güzelliğine sahip olan Lily, göz alıcı görünüyordu. Ama asıl sorun burada değildi. Her tarafından kanlar akarken ona doğru gelen genç kızın sözleri, ölmek istemesine neden oldu.

"Ölmeme neden izin verdin!? Hoşuna gitti değil mi? Katilsin sen! Benim katilim! Kardeşinin katili!"

Bu sözler eşliğinde yanına gelirken, bir anda parçalanan kıyafeti, iç organlarının gözükmesine sebep olan yaraları ortaya çıkardı. O, olduğu yerde kaskatı bir şekilde dururken hemen önünde olan yaralı genç kız eliyle kendi bedenini gösterdi.

"Tüm bunların suçlusu sensin! Mutlu musun ha?! Hani seviyordun beni?! Yalan mıydı!?"

Drew daha fazla dayanamadı. "Dur, Lily... Dur... N'olur devam etme."

Sesi yalvarır gibi fısıltıyla çıkmıştı. Öyle dirençsiz kalmıştı ki, sarı saçları kan ile ıslanmış kızın gözlerinde gördüğü karanlığı tanıyamamıştı. O kötülük, kesinlikle Lily'e ait olamazdı. Drew ise maalesef buralardan çok uzaklaşmıştı.

-

Görkemli şehir surlarının arasında bulunan ve merkezde yer alan hastanenin içinde, sarı saçlı ve yeşil gözlü genç bir kız vardı. Beyaz olan hasta odasının içinde yatağın üstünde uyumakta olan Lily, çok kötü durumdaydı. Yüzü tamamen kabarcıklar ile kaplanmış, el bilekleri şişmiş ve organları hasar görmüştü.

Odanın iki yana doğru açılan kapısından içeri doğru giren doktor onun yanına geldiğinde, sarı saçlı kızın yattığı yerin yanında duran bir monitörün yanına geldi. Gördüğü kan seviyesi ile kaşlarını çatan kısa saçlı kadın, eğilerek monitörün aşağı kısmında yer alan bir soğutucunun içindeki kan torbalarını aldı ve kızın serumuna taktı. Kırmızı sıvı plastik boruların içinden ilerleyip Lily'nin bedenine giriyordu. O sırada dışarı çıkan kadın, kendi kendine konuştu.

"Fazla dayanamaz. En fazla iki hafta."

Karanlığın Yükselişi(1.kitap: TAMAMLANDI!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin