31.bölüm

47 11 1
                                    

31.bölüm: Zindan(1)

Çektiği kolla birlikte kulakları acıtan bir ses, yavaşça açılan metal kapı derken içeriye doğru bir adım atan mavi gözlü genç, girer girmez etrafını incelemeye başladı. Bir şeyleri inceleyen sadece o değildi. İçeride onlarca insan vardı ve hepsi etrafa rastgele dağılmış bir şekilde yerde oturuyorlardı. Zeminde ince bir minder vardı. Bunun dışında dikkate değer herhangi bir durum yoktu.

Ona yakın olan bir bölgede oturan, orta yaşlarının sonundaki adam ayağa kalktı ve ona doğru geldi.

"Geç içeri otur, genç adam."

Drew kaşlarını çatarak ona baktı. Şu an kimseye güvenebilecek konumda değildi. Yaşlı adam ise hafifçe gülümsedi ve elini kirli sakallarına attı.
"Her yeni gelen kişinin bu şekilde tepki vermesi üzücü. Ama sanırım seni bunun için suçlayamayız." Bir süre olduğu yerde durdu ve mavi gözlü gencin yüzüne doğru bakmaya başladı.

"Çok gençsin. Yazık, çok yazık."

Diliyle damağına vururken kafasını iki yana doğru salladı. Olduğu yerde duran genç adam sonunda ağzını açarak konuşmaya karar verdi. "Burada neler oluyor? Neden bu kadar çok kişi var?"

Bu cümleleri sarf ederken yavaşça ilerlemeye başlamıştı. O yürürken kirli sakallı adam ise konuşmaya başladı. "Biz de senin gibi zorla alıkoyularak buraya getirildik ve bir teklif sundular. Reddedenler buraya getirildi."

O açıklamaya devam ederken yanlarına yaklaşan bir genç adam Drew'e bir bakış atarak konuştu.

"Usta Ballard, erzak dağıtım günü geldi. Birkaç saate burada olurlar."

Usta Ballard cevap verdi. "Sakin ol, Rudolph. Arkadaşımıza gerekli bilgileri veriyorum. Bugün işlerle siz ilgilenin."

Genç adamın ayrılmasıyla yeniden ona dönen Ballard lafına devam etti. "Burada çok uzun yıllar boyu kalan kişiler mevcut. Bunların çoğu artık aramızda değil. Ben ise şu an burada bulunan en yaşlı ve en güçlü kişiyim."

"Peki buradan kaçmayı düşünmediniz mi?"

Yaşlı adam acı acı gülümsedi. "Elbette denedik. Ama anlamsız. Buraya gelen muhafızların en zayıfı bile D sınıfında. Tabii ki ben onları halledebilirim. Ama parmaklıklar özel tılsımlar ile korunuyor."

Drew bir süre sessiz kaldıktan sonra kısık bir ton ile sordu. "Buradan çıkmak, imkansız mı?" Usta Ballard uzunca onun yüzüne baktı. Ardından ise etrafını iyice kolaçan ettikten sonra iyice yaklaşarak fısıltı ile konuştu.

"İmkansız değil. Ben otuz yıldan uzun süredir burada yaşıyorum. Muhafızların günlük hareketlerini öğreneli uzun zaman oldu. Aynı zamanda bizi dışarı götürdükleri zaman diliminde bulunduğumuz mekanın içini tamamen haritalandırdık. Yakın zamanda buradan kaçacağız."

"Yakın zamanda derken ne kadar bir süreyi kast ediyorsun?"

"Bir aydan daha kısa bir süreyi ifade ediyorum."

Genç adam duyduklarıyla daha da endişelendi. Lily'nin durumu belirsizdi ve bir ay gibi bir süre çok fazlaydı. Eğer hastane zehri temin etmeyi başaramamışsa kardeşi için her şey çok geç olabilirdi. Ama yine de kendini kontrol etti. Buradan kaçmak bile şu an onun için bir hayal niteliğindeydi. Bir umut varken onu geri tepmesi tamamen anlamsızdı. Aynı zamanda Lily bir avcıydı. Bedeni sıradan insanlara göre daha dayanıklı olmalıydı. Panzehir gelene kadar dayanabilmeliydi. Aksini düşünmek bile istemiyordu.

"Benim yapabileceğim herhangi bir şey var mı?"

"Şu an bir düzen oluşturmuş durumdayız. Bu sebeple şimdilik bir ihtiyacımız yok. Ama sen yeni bir yüzsün ve en fazla üç gün içinde seni almaya gelecekler. Seni götürecekleri yer bu binanın kilit noktalarından biri. Eğer oraya götürüldüğün zaman bize bir tanım yapabilecek kadar bilgiyi aklında tutabilirsen yapabileceğin en büyük yardımlardan birini yapmış olursun."

Cümlesini bitirdikten sonra ayağa kalktı ve arkasını dönerken son bir kez konuştu. "Şimdilik gidiyorum. Bazı işlerim var. Eğer merak ettiğin bir konu olursa etraftaki herhangi birine sorabilirsin. Onlar sorularını cevaplayacaklardır."

Drew'e cevap verme fırsatı tanımadan hızlı adımlarla oradan ayrıldı. Mavi gözlü genç adam ise olduğu yerde kaldı. Aklına sürekli kardeşi geliyordu. Onun uzakta bir yerlerde acı çektiğini bilmek inanılmaz derecede zor bir şeydi ve genç adam bununla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Kendine öfkesi hala sıcaklığını koruyordu. Tüm bunlar onun hatasıydı.

En sonunda geçen birkaç dakikanın ardından yerden destek alarak ayağa kalkan genç adam, o sırada buraya girerken kullandığı kapının içinden geçen kişileri gördü. Hepsinin ellerinde orta boyutlarda sandıklar mevcuttu. Drew oraya doğru yürürken orta yaşlı bir adam kapıdan geçerken ona baktı.

"Yeni gelmiş olmalısın. Koridorun sonundan bir sandık al ve diğerlerini takip et."

Kendisine denileni yapmak için kapıdan geçen gri saçlı genç ileride gördüğü manzarayla şaşırdı. Üzerlerinde küçük kilitler bulunan kahverengi sandıklardan ufak bir dağ oluşmuş gibiydi. Üst üste yerleştirilmiş kutular neredeyse tavana kadar ilerliyordu. Bir dakika geçmeden koridorun sonuna ulaştı ve yanından geçen diğer insanlar gibi ellerine birer adet sandık aldı.

Ellerini doldurduktan sonra, kapıda ona seslenen adamın dediğini yaparak önünden giden insanları izlemeye başladı. İkinci kez kapıdan geçip içeri girdiğinde odanın derinliklerine doğru ilerlemeye devam etti. En sonunda yüz metreden fazla bir yol kat etmişlerdi. Genç adam bu odanın görünenden çok daha derin olduğunu görmüştü.

Birkaç dakika daha ilerledikten sonra karşısına çıkan kapıdan içeri zorlukla girdi. Elindeki kutular o kadar küçük sayılmazdı ve içinden geçtiği kapı diğerlerine göre çok daha dardı. Ulaştığı odaya baktığında insanların bir anda dağıldıklarını gördü. Herkes elindeki kutuları, çok daha büyük kazanlara aktarıyordu.

Drew bir süre olduğu yerde durdu ve ellerindeki kutuları inceledi. Üzerinde bazı yazılar olduğunu görmüştü. Sağ elindeki sandığın üstünde yulaf yazarken, sol elindeki sandığın üzerinde pirinç yazıyordu. Dökülen beyaz şeylerin pirinç olduğunu tahmin ettiği bir yere geldi ve kendi elindeki kutunun, kapak kısmında bulunan küçük kilitleri yukarı doğru kaldırdı. Ufak bir ses ile açılan kapak yavaş bir şekilde yükseldi.

Pirinçleri boşalttıktan sonra yulafların döküldüğü yere doğru yürürken etrafın neredeyse tamamen boşaldığını fark etmişti. İşini bitirdikten sonra arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Bu sırada ilk girdiğinde fazla incelemeye fırsatı olmadığı için şimdi odayı incelemeye başladı. Oda ilk girdiği yere göre biraz küçüktü. Ama derinliği ondan biraz bile az değildi. İlerideki duvarların hemen yanında onlarca küçük kazan vardı ve hepsinin altında ateşler yanıyordu. Metal kazanların yanlarına tutturulmuş ince halatlar sayesinde havada duruyorlardı.

Duvarların rengi tıpkı diğeri gibi soluktu. Yerde ise yumuşak süngerler yerine sert bir mermer plaka vardı. Tavan yerden en az beş metre yukarıdaydı. Odanın dar kapısından dışarı çıktığında yorgun olduğunu hissetti. Dışarıda havanın daha kararmamış olması çok muhtemeldi.

Tekrar yumuşak bir zemine basıyor olmanın verdiği rahatlıkla derin bir nefes aldı ve ona yakın olan kişiye doğru ilerledi. "Nerede uyuyabilirim?"

Sorunun sahibi olan kişi ondan sadece birkaç yaş daha büyük gibi görünüyordu.

"Burada istediğin yerde uyuyabilirsin. Ama eğer sesten rahatsız olmak istemiyorum diyorsan duvarlara en yakın yerlere geç. Genellikle herkes orada uyur."

"Teşekkür ederim."

Küçük bir baş hareketiyle onu onaylayan adam ile hızlıca bulunduğu konuma en yakın olan bir duvarın yanına geldi ve yere çöktü. Omuzları ağrırken zihninde çok fazla düşünce dönüp dolanıyordu. Ama en sonunda uykuya yenik düştü ve mavi gözleri kapandı.

Karanlığın Yükselişi(1.kitap: TAMAMLANDI!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin