13.Bölüm: Biz Şimdi Neyiz?

234 41 13
                                    

"Uu beybe"li bölümümüze hoş geldiniz. Bölümün başındaki italik kısımlar önceki bölümün son kısmına ait. Akıcı olması açısından buraya eklenmiştir. Öperim. 

PS: Bölümün bir yerinde geçen iki farklı anı tarafımdan yaşanmış olup, yıllar sonra bu bölümde kullandığım malzemeler haline gelmiştir. Tüm hakları saklıdır. :D :D 

***

Gökalp'in ne halde olduğumu bu kadar detaylı anlamasına gerek yoktu. Yapmak istedikleri ile vicdanı arasında kalmasını istemiyordum. Ama bir cevap da vermem gerekiyordu. Hızlı davrandım ve aklıma ilk geleni söyledim.

"Önemli bir şeyim yok, açlıktan gözlerim karardı sanırım."

Özgür koluma uzanıp hafifçe tuttu ve beni ayağa kaldırdı. Kafamın içindeki duygular birbiriyle savaşıyor olmasa bu temasla heyecanlanabilirdim belki ama şu an neye ne tepki verebileceğimi tam kestiremiyordum.

Gökalp de yaklaşarak diğer kolumu tuttu. Endişeli sesiyle konuştu.

"İyi misin?"

Gözlerine baktım. Hangi konuda iyi olup olmadığımı sorduğunu anlamaya çalıştım. Of, anlamıştı tabii!

"Evet, dediğim gibi açlıktan tansiyonum düştü muhtemelen."

İleriden Cemre'nin de geldiğini gördüm. Beraberinde Aylin ve diğerlerini de sürüklüyordu. Eh, bir anlamda normaldi. Bir kolumdan Gökalp bir kolumdan Özgür tutmuşken evhamlı anne moduna girmesi zor olmamıştı. Ama şimdiden daralmaya başladığımı hissediyordum. Kimse az önce duyduklarımı sindirmeme izin vermiyordu.

Cemre gelir gelmez konuştu.

"Gözde ne oldu, iyi misin?"

Aylin ekledi. "Çok solgun görünüyorsun."

Birkaç kişiden de benzer şeyleri duyunca dayanamadım. Çok sinirlendim. Her şeye sinirlendim. Gökalp'e, yumurtasızlığa, patavatsızlığıma, hatta sitedeki bir türlü bitmeyen tadilatlara bile!

"Evet, iyiyim, sadece açım. AÇIM ULAN!"

Ne dediğimi fark edince iç çektim. Kollarımı Özgür ve Gökalp'ten kurtardım ve kısaca bir "pardon" deyip tuvaletlerin oraya doğru yürümeye başladım. Birkaç adım atmışken gerimden Özgür'ün sesini duydum.

"Tuvaletler sol tarafta."

Hay sikeyim! Herhangi bir tepki vermeden sola yöneldim ve yürümeye devam ettim. Dönüp bir tepki verecek ya da yüzlerine bakacak durumda değildim. Gökalp'le ilgili olan gelişmeye mi üzülsem az önce dediklerime mi delirsem bilemiyordum. En iyisi kafamı musluğun altına sokmaktı belki de.

Sonunda geldiğimde hemen musluklara yöneldim ve akan suyu yüzüme çarptım. Saçlarımı da ıslattım. Havaya rağmen soğuk olmaya başaran suya şükrettim. Doğrulup saçlarımı düzelttiğimde aynadan yansıyan aksime baktım. Hüzünlü görünüyordum. Yüzümü acilen değiştirmem gerekiyordu. Komik bir şeyler düşünsem kendime gelir miydim acaba?

Aklıma hemen yırtık çorap anımı getirdim. Bir sabah işe gidecekken doğru düzgün tek bir çorap bulamayıp parmak kısmı yırtık olan bir çorap bulup giymiştim. Gerekçem de "ulan kim görecek" olmuştu. Aynı günün akşamında işim çıktığı için Taksim'e gitmiştim. İstiklal Caddesi'nde yürürken kadının biri arkadan ayağıma basmış ve bez olan spor ayakkabım ayağımdan iki metre uzağa fırlamıştı. Ve evet, elbette yırtık çoraplı olan ayağımdı! Kız önce ayağıma sonra bana şaşırarak bakmıştı. Kıza mı kızsam ayağımı götüme mi soksam bilemiyordum. Caddenin ortasında, ayakkabısız ayağımı arkamda saklamaya çalışarak seke seke fırlayan ayakkabıma doğru gitmiş ve hızla giymiştim. Yok yok, bu hikâye komikten çok rezildi.

GÖZDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin