10. Bölüm: Sherlock, is that you?

244 40 16
                                    

Merhaba canlar,

Zorunlu bir Covid arası vermek zorunda kaldım maalesef, mazur görünüz. Neyseki son evrelere geldi artık. Fuck Covid diyerek cümlelerimi sonlandırıyor, sizlere de iyi okumalar diliyorum. Öperim. 

(Bir önceki bölümün son kısmını alıntıladım burada da ufak bir hatırlatma olsun diyerek ^^)

***

"Tamam yarın olabilir. Efes mi? Öğlen oradan mı gidilecek son durumda?"

Aha! Efes'ten kastı Efes Antik Kenti miydi acaba? Antik tarihin köpeği olan ve Efes Antik kentine Kadıköy muamelesi yapacak kadar bilen ben için bu bir fırsat olabilirdi. Özgür'ün pisboğazımdan sonra hobilerimle tanışması benim açımdan da iyi olurdu.

"Tamam bana da uyar."

Gözleri tekrar bana döndü ve yeniden gülümsedi. Telefondaki arkadaşına "görüşürüz" deyip telefonu kapatırken gülümsedim.

Yarının planını bulmuştum. Efes Antik Kenti'ne gidecektik. Gerekirse o Gökalp'i bonus kafasından tutup sürüklerdim. Detayları kaçırmayan Sherlock zekama şapka çıkarıp keyifli keyifli konuştum.

"Tatlı mı yesek?"

***

Ben benim zekama sıçayım!

Sherlock zekasıymış!

Ağustos sıcağında Efes Antik Kenti denen bu yerde Gökalp, Gökalp'in eriyen saçları, Cemre, Cemre'nin sinirli burun delikleri ve ben, birer tavuk ızgaraya dönmüştük. Özgür götünden de eser yoktu. Ama Efes demişti. Çok da emindim.

Efes denince akla Efes Antik Kenti gelen ilk malsın Gözde.

İç sesimin bana sövdüğü anlarda, terden ağlayan gözlerimle, artık o kadar da sevmediğim Efes Antik Kenti'nde göz gezdiriyordum. Aradığım tek şey Özgür'dü. Ümitsizce aniden antik tiyatrodan fırlamasını bekliyordum. Eğer orada değilse belki de tuvaletlerin olduğu yerde bizi bekliyordu. Ya da kütüphanenin. Uzun boylu yiğidim birden beni görecek ve "Aaa Gözde bu ne güzel tesadüf" diyecekti belki de.

"Pantolon götüme yapıştı yemin ediyorum!"

İşte Gökalp İzmir'e geldiğinden beri ondan duymayı beklediğim cümle! Bu, hayatımda güzel şeyler de olduğunun kanıtıydı adeta.

"Gözde, Özgür buraya kaçta geleceğini söylemişti?"

Çanların benim için çalmasına yalnızca üç saniye olduğunun farkında olarak Gökalp'e cevap verdim.

"Net bir saat söylemedi."

"Nasıl yani, saati belirlemeden mi buluşma ayarladınız?"

Dün gece Özgür'e keyifli keyifli tatlı siparişimi verdikten sonra sohbetimize devam etmiştik. Gökalp ve Cemre de sigaradan dönüp bize katılmıştı. Yer yer elit, yer yer rezil, yer yer gülmeli güzel bir gece geçirmiştik. Gecenin ödülü de artık telefonumda kayıtlı olan Özgür'ün numarasıydı ki bu da Gökalp'in eseriydi. Adamın dün resmen melek olası gelmişti. Kaç yüz yıl bunu kullanacağını düşünüp zaman zaman endişelensem de anda kalmayı başarabilmiştim.

Özgür'ün fırsat buldukça kite sörf yaptığını öğrenen Gökalp konu ile oldukça ilgilenmişti. Sohbet bir süre bunun üzerinde ilerlemiş, ben de o esnada bir porsiyon daha tatlı yemiştim. Daha sonra da Gökalp İstanbul'a dönmeden mutlaka Alaçatı'da hep gittiği mekâna birlikte gitmeyi ve kite sörf denemesi yapmayı planlamışlardı. Numaralarını karşılıklı kaydedecekleri esnada Gökalp şarjının bittiğini söyleyip "Gözde sen kaydetsene" demişti. Bu bana "Seni seviyorum" deyişinin bir diğer örneği değil de neydi?

GÖZDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin