Minseok sabahın erken saatinde her zaman olduğu gibi herkesten önce kalkmıştı. Bugün için fazla işi olmadığından bahçeye gitti ve yetiştirdiği çiçeklerle ilgilenmeye başladı.
Çiçeklerini suladıktan sonra yere çömelip düşünmeye başladı. Buradaki bazı kişiler gibi o da ailesinin kim olduğunu bilmiyordu. 7 yaşına kadar yetim kalan birçok çocukla aynı yerde büyümüş ve sonrasında akademiye getirilmişti. 5-6 yaşlarında bakıcılarına hep sorardı kim olduğunu ama hiç cevap alamazdı. Artık 23 yaşındaydı ve akademideki öğrenciler arasında en büyüğü oydu. Gerçi öğrenci bile sayılmazdı artık çünkü derslere girmiyordu hiçbir şekilde. Sadece akademi içerisindeki işlere başarabildiğinden yardım ediyordu.
"Erkencisin anlaşılan."
Minseok duyduğu sesle arkasını döndü. Gelen kişi akademinin yeni öğretmeni Jongdae'ydi.
"Evet, ben her zaman erken kalkıyorum."
"Fark ettim bunu. Birkaç gündür burada olsam da dikkatimden kaçmadı."
"Beni mi gözetliyorsun?"
Karşısındaki öğretmen bile olsa kendisiyle aynı yaşta olduğu için saygı terimlerini kullanma gereği duymuyordu.
"Pek sayılmaz. Ben de erken kalkarım. O yüzden istemesem de bu durum dikkatimi çekti."
Minseok sohbeti uzatmamak adına başını sallayıp, çiçekleriyle ilgilenmeye geri döndü.
"İrisleri ben de severim."
Jongdae sohbeti kesmemek için konuştuğunda Minseok şaşırarak ona döndü.
"Öyle bakma. Ciddiyim. Severim çünkü her türlü rengi var ve dünyayı renklendiriyor hissi veriyorlar bana ve anlaşılan sen her türlü rengini bahçende bulunduruyorsun."
"Evet... Yalnız olduğum anlarda bana arkadaşlık ediyorlar. Yuvadaki bakıcımın dediğine göre beni bebekken buldukları zaman kıyafetlerimin arasına bir tane iris sıkıştırılmış duruyordu. Bu yüzden irislerin benim için anlamları çok büyük. Belki annemin en sevdiği çiçektir ve bu yüzden o çiçeği bırakmıştır?"
Minseok gözlerinin dolduğunu hissetse de gülümsedi. Her çocuk gibi o da anne ve baba sevgisini tatmayı hakediyor olsa da o şanssız olanlardandı. Jongdae ise karşısındaki adamın nasıl hissettiğinin farkındaydı.
"Ailesiz büyümek zordur biliyorum. Kardeşim ve ben sadece birbirimize sahibiz ve birbirimize tutunarak yaşıyoruz. O olmasaydı ne yapardım hiç bilmiyorum."
Minseok Jongdae'nin dedikleriyle başını ona döndürüp sordu.
"Kardeşin de mi var?"
Jongdae gülümseyip başını salladı.
"Evet, tek yumurta ikizim... Birbirimize kişilik açısından benzediğimiz söylenemez ama. Ben ne kadar sakin bir kişiliğe sahipsem, o da benim tam tersim. Aramızda kararları çoğunlukla o alır, ben ise alınan kararı uygularım. Yine de şu ana kadar yanlış bir karar verdiğini görmedim... En azından bize zararı dokunacak bir karar..."
"Oha, ikizin var yani?!"
Minseok biraz fazla tepki göstermiş olsa da bazı kitaplarda okuduğu ikiz kardeşlerin cidden kitaplardaki gibi birbirine benzeyip benzemediklerini merak ederdi.
Jongdae ise Minseok'un bu tepkisini sevimli bulduğu için gülümsedi.
"Evet, bizi dışarıdan ayırt etmekte zorlanman muhtemel."
"Bir gün onunla da tanışma şansım olur mu?"
"Tabii ki olur. Hatta sana söz en kısa zamanda seni onunla tanıştıracağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
¿𝐂𝐨𝐦𝐦𝐚𝐧𝐝𝐞𝐫? | 𝐒𝐮𝐋𝐚𝐲
Historical Fiction•Suho: Sen bir komutan olmak için çok masum görünüyorsun. Görevin beni korumak ve benim dışımda kimseye karşı acıma duygun olmamalı biliyorsun değil mi? •Lay: Sizin dışınızda bu dünyada var olan hiçbir canlıya karşı hiçbir şekilde duygu beslemiyorum...