Duru'nun bacağında ki dövmeside tam olarak böyle. Aklınızda canlandırdığınız karakterle eşleştirbilirsiniz.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Kapıdan içeriye girenin büyük ihtimalle Afşin olduğunu düşünüyorsunuz belki de. Hayır hayır hala o kadar klişe değiliz. Kafasını kaldırıp benimle göz göze geldiğinde neredeyse küçük dilini yutacaktı.
"Duru bu sen misin gerçekten ?" Taner o kadar şaşırarak sormuştu ki o dönemde ne kadar yıkık olduğumu hatırladım öyle ki beni hatırlamakta bile zorluk çekmişti.
"Nasılsın Taner ? Çok uzun zaman oldu" hatırlamak istemediğim işkence gibi gelen onca zamandan sonra nasıldı acaba.
"Hala toparlanmaya çalışıyorum. Senin gibi..." gözleri mahsun bir ifadeyle gözlerimi bulduğunda anılar tekrar zihnime hücum etmeye başlamıştı. Onlardan kaçamıyordum kötü tarafı onlarla yaşamayı da bir türlü beceremiyordum. Heran karanlık beni içine çekecekmiş gibi tetikte durmak istediğim bir şey değildi.
Anıl olayın gerginliğini anlamış ve kır saçlı olan adamla beni tanıştırarak ortamı yumuşatmaya çalışmıştı. Bay takım elbisenin ismi Kenan Kırdar'dı. Tanerin yarı hisseye sahip olduğu şirketin diğer yarısı da bu adamındı.
Toplantı masasına geçmiş şirket konuları konuşulmaya başlanmışdı bile. Bunlarla ilgilenmek benim işim değildi nefes alamıyor gibi daralmaya başlamıştım bile. Anılın tek cephede iki düşmanla savaşır gibi bir hali vardı. Ona biraz olsun yardım bile etmiyordum bunu o istemişti ben değil ve ben istemediğim birşeyi yapmazdım. "Sadece 15 dakika dur ve imzayı atıp git" demişti. Zamanın dolmasına 5 dakika daha vardı sonra serbesttim. İmza umrumda bile değildi. O kadar dalmıştım ki Anıl'ın imzalamam için önüme koyduğu kağıdı görmemiştim bile. İmzayı atıp arkadan Anılın dediklerine aldırmadan hızla şirketi terketmeliydim tabi birde şu kıyafetlerden kurtulmam lazımdı.
Şirket sokağını döndüğüm de duvarın dibine çökmüş elinde ki küçük ekmeği kemiren bir çocuğu bulmak bana tekrar kendimi değersiz hissettirmişti. Hiç bir şeyden memnun olmayan küçük şımarık çocuklar gibiydim. Caddenin karşısında ki mağazaya girip kendimi kot ve sweat aldıktan sonra küçük kıza da birkaç bir şey seçtim. Bordo elbiseyide poşetin içine koyup kızın yanina gittiğimde hala elinde ki ekmekle oynuyordu.
"Merhaba. Beni annen gönderdi." Anne dediğimde gözleri birden parlayıverdi. Belliydi annesi ya terketmişti ya da ölmüştü.
"Annem mi? Ama o cennette. Yoksa geri mi gelecek ?"
"Hayır geri gelmeyecek ama üzülme seni hep orada bekliyor. Sadece sana bunları gönderdi." Elimde ki poşeti alıp içine baktığında o kadar mutlu oldu ki bense bu mutluluk yüzünden kendime lanet etmiştim. Hiçbirseyden memnun olmayıp tam bir orospu gibi davranmıştım.
Beni kendime getiren minik kızın beni kucaklayışı olmuştu. Küçücük kollarını omuzlarıma sarmaya çalışıyor durmadan teşekkür ediyordu. Hayatımı boşuna yaşıyordum. İmkânlarımı kullanamıyorsam ne diye vardım ki. Miniğin yanından ayrılıp direk telefonumu çıkartarak dayımın sağ kolu olan Ersan beyin numarasını bulup tuşladım.
"Ersan bey ben Duru Kızıltan yapmanız gereken bir iş var."
"Nedir efendim ?"
"Şirketten çıkınca sola döndüğünüzde duvar dibinde küçük bir kız çocuğu bulacaksınız. O kızı alın ve bizim vakıflardan birinin yurduna yerleştirin. Eğitimiyle ilgilensinler bizzat ben kontrol edeceğim."
"Emredersiniz efendim. Hemen hallediyoruz."
Telefonu veda etmeden kapatıp arkamı döndüğümde miniğin gülümseyen yüzünü görünce kendimi gülümsemekten alıkoyamıyorum. İlk defa bu kadar bir işe yarar hissediyorum.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Afşin'den ;
Gözlerimi kısıp emin olmaya çalışıyorum. Kafenin karşı tarafında ki kaldırımda şu Duru denen kız küçük bir sokak çocuğuyla konuşuyordu. Küçük kız birden sarılınca Duru hiç duraksamadan kollarını çelimsiz kıza sarıyor. Bu kızın ne yapıp o küçüğü mutlu ettiğini istemsizce merak etmeye başlıyorum. Bu kızda rahatsız edici birşeyler var. Sebepsizce huzursuzlanmaya başlıyorum. Duru telefonla konuşup oradan uzaklaşıyor. Sima seslenince Duru yu unutup karşımda ki kız arkadaşıma dönüyorum.
"Nerelere daldın yine Afşin ? Zaten çok az görüşebiliyoruz bari bu anlarda gözlerini benden ayırma !" diye sızlandığında küçük tatlı bir kıza dönüşüyor.
Sima ile neredeyse 2 yıldır birlikteyiz. Sakin kişiliği onun yanında huzur bulmamı sağlıyor. Evet belki onu çok sevmiyorum. Ama emin olduğum bir şey varsa o da bu kızın bende alışkanlık haline geldiği.Hafifçe gülüp konuşmaya başlıyorum.
"Dalmışım işte. Kalkalımmı artık? Sahile gidebiliriz." dediğimde sahil lafını duymasıyla yüzünde güller açıyor onu tanıdığımdan berri deniz tutkusuna bir türlü anlam veremiyorum.
Hesabı ödeyip arabaya biniyoruz. Sima elini uzatıp radyoyu açıyor. İlk çıkan şarkıya eşlik ederken bende sahil yoluna sapıyorum. Ara sokaklardan birine saptığımda ani frenle durmak zorunda kalıyorum.
"Afşin neler oluyor ? Kaza yapıyoruz sandım. Neden durduk ?Afşin cevap verir misin ?" Sima konuşurken onu dinleniyorum bile. Arabadan çıkıp ileriye doğru yürüyorum. 19 yaşların da olan çocuk yumruğunu ona doğru sallarken o biran olsun tereddüt etmeden yumruğu savurup çocuğun burnuna sert bir yumruk atıyor. Ömür boyu kırık bir burunla yaşayacak.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
#♪
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİGARA
ChickLitAcıları en büyük noktaları olan iki insan. Kadın çok yaralı.... Çok öfkeli... Çok acımasız... Adam bir o kadar kırgın... Bir o kadar darbe almış... Bir o kadar öfkeli... Bu iki kırık yüreğin hayatları nasıl kesişecek?