1.Bölüm: Mektup

891 34 19
                                    

Uyarı: Bu yazdığım ilk hikayedir ve 16 Eylül 2015 itirabiriyle bitirilmiştir. Yazım ve noktalama hataları olabilir, şimdiden kusura bakmayın.

Multimedyada Luna'nın anne ve babası var. İyi okumalar

----------

Üç, iki ve bir...

"Luna!"

Tavanla olan bakışmamız, annemin adımı seslenmesiyle sona erdi.

"Efendim anne?"

Yatağımda yana dönüp, komodinin üzerindeki saate baktım."11.30". Tam zamanında. Mükemmel! Bütün günümü evde dizi izleyerek geçirebilir ya da kitap okuyabilirdim.Ya da-

"Bütün hafta sonunu odanda mı geçireceksin? Yaşıtların gibi sen de arkadaşlarınla dışarı çıksana!"

Ya da hiç birini yapamam.

"Luna!!"

Annemin bağırışıyla yatakta doğruldum. Bugün bana rahat yoktu. Her ne kadar "Yaşıtlarımın arkadaşı var ama benim yok!!" demek istesem de "Peki anne." deyip, aynanın karşısına geçtim. Pek arkadaşım yoktu. Aslında hiç arkadaşım yoktu. Okula eğitim görmek için gidiyordum ve arkadaşlık kurmak bana uzak geliyordu.

Aynaya bakıp sarı saçlarımı düzelttikten sonra dışarı çıkabilecek bir kılıkta olduğuma karar verip odamdan çıktım. Aslında sabah yürüyüşü bana iyi gelebilirdi. Ama önce bir şeyler yemeliydim, midem açlıktan kıvranıyordu. Merdivenlerden inip, mutfağa yöneldim. Masa bomboştu. Buzdolabını açıp yenebilecek her şeyi yedikten sonra midemdeki isyan bağırışları durmuştu. Annem hala söyleniyordu. Oyalanmadan spor ayakkabılarımı giyip evden çıktım.


Bir saatlik koşudan sonra, sahildeki denize bakan banklardan birine oturdum. Yine tek başımaydım. Ama deniz, her zaman bana iyi gelmişti. Kayalara vuran dalgaların sesi beni her zaman rahatlatırdı. Martıların çıkardıkları gürültü bir nebze de olsa bana tek başıma olmadığıma inandırırdı. Ne zaman bir arkadaşa ihtiyacım olsa bu sahile gelirdim.

Temiz havayı içime çektim. Denizin kendine has kokusu, enfesti. Hava biraz serinlemişti. Çıkmadan önce ceket almayı akıl edememiştim. Zaten annem resmen beni kovmuştu. Biraz daha içeride oyalanmış olsaydım, annemle yaşadığımız "günlük" tartışmalardan birini yaşayabilirdik. Annemle pek anlaşamıyorduk. Bana her zaman mesafeli davranıyordu. Aslında bundan pek şikayetçi değildim. Bu beni birazcık özgür hissettiriyordu. Aşırı ilgiden hoşlanan, cici kız tiplemelerinden değildim. Babam da annem kadar olmasa da bana karşı mesafeliydi. İkisi de yoğun çalışan insanlardı. Birbirimizi sadece kahvaltıda ve akşam yemeğinde görebiliyorduk. Tüm gün görmediğim zamanlar bile olmuştu. Örnek bir aile sayılmazdık. O kadar iş arasında bana zaman ayırmaları bir hayli zordu. Zaten, ben de genelde odamda ders çalışıyor, müzik dinliyor ya da kitap okuyordum.

Biri beni izliyormuş gibi bir hisse kapılınca etrafıma bakındım. Koskoca sahilde benden ve martılardan başka kimse yoktu. Paranoyak gibi davranıyordum. Belki de daha az cinayet ve polisiye romanları okumalıydım. Yavaşça oturduğum banktan kalktım ve evimin yolumu tuttum. Lanet olası hayatım çok monotondu.

Tenha bir sokağa vardığımda ürperdim. Kitaplarda, genelde bu kısımda, tatlı, güzel, saf ve bir bebek kadar masum kızımız saldırıya uğruyordu ve şu an sokakta tatlı, güzel ve saf kız bendim. Tamam, belki de o kadar saf değildim. Birinin adım seslerini işittiğimde duraksadım. Hey, bu sahne çok tanıdıktı. Şimdi arkamda yakışıklı bir kötü çocuk olmalıydı. Durduğumda adım sesleri kesilmişti. Arkama bakabilecek cesareti bulunca, sağ omzumdan arkama baktım. Uzun boylu yapılı bir gençti ve aramızda yaklaşık on adımlık bir mesafe vardı. Kapüşonundan yüzünü göremiyordum. Yani, yakışıklı mı değil mi öğrenemeyecektim. Aklımdaki klişe senaryoları bir kenara bırakıp önüme döndüm ve adımlarımı hızlandırdım. Arkama baktığımda çocuk hala orada duruyordu.

CESUR ŞÖVALYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin