begin~jeon jungkook
"Şapkanı düzelt bakayım."
Giydiğim açık kahve, bol paça, polar pantolonumun içine sokuşturmaya çalıştığım siyah balıkçımı sonunda düzeltebilmiştim. Nefes nefese kalmış bir hâlde pantolonumla aynı renk kaşe kabanımın önden iki düğmesini ilikledim.
Dikkat çekici sarı saçlarım şu an en olmaması gereken şeydi, onları topuz yapıp siyah bucketimin içine hapsettim. Kocaman dikdörtgen güneş gözlüklerimle maskemi taktıktan sonra Asley'e döndüm.
Elindeki atkıyı boynuma sarıp gülümsedi.
"Hazırsın. Gene de dikkatli ol."
Kafamı sallayıp derin bir nefes aldım. Heyecanlıydım. Dün gece kağıda konuşacaklarımı yazıp ezberlemiştim. Ayna karşısında defalarca alıştırma yapmıştım."İçinden geldiği gibi davran Chaeyoung. Sakin ol."
"Teşekkür ederim Ash."
"Buralarda olacağım. İşin bitince çaldırman yeterli."
Heyecandan olsa gerek, konuşamadığımdan kafamı salladım.
"Hadi bakalım. Bekletme çocuğu hava soğuk."Arabadan indiğimde elimdeki telefondan az önce attığı konumu açtım. Ashley'e el sallayıp parkın içine, konumdaki muhite ilerledim.
Yaprakları dökülmüş çıplak ağaçların dalları öylece dururken, çoktan yere düşüp ezilmiş ve çürümeye yüz tutmuş soluk sarı yapraklar ayaklarımın altında eziliyordu. Park bomboştu gerçekten. Hem hafta içi hem sabahın körü hem de kışın ortası olmasından kaynaklanan bir dinginlik ve sessizlik vardı her yerde.
Ortama sabah yemeği turuna çıkan kapkara kargaların sesleri hakimdi. Maskemi çıkartıp nefesimi dışarı versem muhtemelen koyu ton ve yoğun bir buhar oluşacak kadar serindi hava.
Telefonun gösterdiği konuma ulaştığımda ekranı kapatıp makineyi kabanımın cebine koydum. Gözlerim etrafta gezinip bedenini aradı. Gri renkli kiremit duvarın hemen arkasında koyu lacivert bereyi görmemle o tarafa doğru ilerledim.
İlerledikçe görüş açıma giren bankı görmem oturduğunu anlamama yetmişti. Çok beklemiş miydi? Üşüyor muydu? Giydiği Puma markalı uzun şişme montun içinde kaybolmuştu adeta. Beresinden çıkıveren açık kahve saçları görmemle şaşkınlığım gözlerime yansıdı. Daha üç gün önce koyu kahve, siyah karışımı bir şeydi rengi.
Biraz daha ilerledikçe yanının boş olmadığını fark ettim. Kırmızı, beyaz kareli bir örtü seriliydi bankta. Üzerinde de birkaç kapaklı kutu. 'Yanlış anlamazsan, evimde sana kahvaltı hazırlayabilirim?' aklıma gelen attığı mesajla gülümsedim. Benle kahvaltı yapmayı kafaya koymuştu anlaşılan.
Geldiğimi görür görmez ellerini cebinden çıkartıp ayağa kalktı. Şişme montu diz hizasına kadar uzanıyordu.
"Günaydın.""Günaydın. Hoş geldin."
Gülümseyerek kafa sallayıp gözlerimi banktaki örtüye çevirdim.
"Bunlar..?"
"Bu haftaki planım çok yoğun. Buradan gitmem gereken birkaç yer var yani. Kahvaltıya pek vaktim kalmayacaktı. Bana eşlik eder misin?"Maskemin altından istemsizce sırıtırken aynı zamanda kafamı aşağı yukarı sallıyordum. Kahvaltıyı kafasına koymuştu ve beni nasıl ikna edeceğini iyi biliyordu. Elini bankın boş kenarına uzattığında gösterdiği yere oturdum. O da benle beraber oturdu.
Etrafıma bakınıp usulca maskemi indirdiğimde o da gözlüğünü çıkartıyordu. Ben de gözlüğümü çıkarttım. O da maskesini... Bu sırada beresinin altında gördüğüm metal halka küpeleri dikkatimi çekmişti. Küpe ona yakışıyordu. Hakeza saçları da çok yakışmıştı.
"Saçların... güzel olmuş Jungkookshi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reputation || Rosékook
FanfictionŞimdiye kadar karşılaşmış olduğunuz en romantik idol kurgusunu okumaya hazır mısınız? "Yağmur yağıyor. Bu seni öpmem için bir işaret olmalı." Büyük şöhretler büyük sorumlulukları; büyük sorumluluklar büyük kararları beraberinde getirir. fc°6th İlk y...