0.0 - Öndeyiş

1.3K 85 162
                                    


Büyük şöhretler büyük sorumlulukları, büyük sorumluluklar büyük kararları
   beraberinde getirir.
🦩🦩🦩

Gözlerini kapatıp rüzgâr yüzünden nehrin duvarlara vuran dalgalarını dinledi bir süre. Onu ilk gördüğünden beri hep yanında olan ilhamının yavaş yavaş kendisine veda ettiğini hissediyordu. Derin bir nefes alıp geri bıraktı. Yanında hissettiği hareketlilikle gözlerini açıp yüzünü gökyüzünden soluna çevirdi.

Kendisi gibi siyah ceketli, siyah bereli; sarı saçlı kıza baktı bir süre. Rüzgâr sayesinde şapkasının içinden sıyrılıveren parlak, sarı saçlar tanıdık geliyordu. 'Yoksa,' yoksa dedi içinden. 'O muydu, gelmiş miydi?'

Yerinde usulca doğrulup kaşlarını ve hemen ardından gözlerini gördü yanındakinin.

Gelmişti.

Gelmiş olduğuna inanamıyordu. Tekrar ekileceğini çoktan kabullenmişti oysaki. Hiç umudu yoktu. Kanına doluşan adrenalin az önce üşüyen vücuduna havale geçirtebilirdi.

Ne yapması gerektiğini, konuşacaksa nasıl başlayacağını bilmiyordu. Zaten kadınlara karşı hep utangaç olmuştu. Ama Chaeyoung... O başkaydı. Sanki en çok onun yanında utangaç aynı zamanda en çok onun yanında kendi gibiydi. İlk defa yalnızlardı ve hatta buluşmuşlardı ama o sanki yıllardır tanışıyormuş gibi güvende hissediyordu kendini.

Gözlerini yana kaydırıp hafifçe kıza baktı Jungkook. Ceketinin cepleri yoktu. Sol elini bacağının altına sıkıştırmıştı kız. Fakat sağ eli dizlerinin üzerindeydi. Üşümüş olsa gerek diye düşünmeden edemedi.

Mecnun cesareti ile titrek elini cebinden çıkarıp tereddüt ederek eline uzandı. Fakat karşılığını alamamıştı. Roseanne kucağındaki elini de dizinin altına sıkıştırmıştı.

Gülümseyerek elini geri çekti Jungkook. Mesajı almıştı, aceleci olmamalıydı. Ya da... belki peşini bırakması için konuşmaya gelmişti... Aklına şimşek gibi düşen bu ihtimale inanmak istemiyordu. Ya şimdi kendisinden ona karşı sevgisini yok etmesini isterse... bunu nasıl başaracaktı? Yutkunup bunun olmamasını diledi. Fakat öyle ya da böyle giderek derinleşen bu sessizliğe bir son vermeliydi.
"Gelm-" "Asl-"
"Se, sen söyle."
"Hayır... sssen söyle."
"Lüfen önce sen."

Az önceki yaşanılanlara hafifçe gülümsemişti ikisi de. Jungkook lafı devralmayı seçmişti.
"Gelmeyeceğini düşünmüştüm."

Aslında bu bir soru cümlesiydi,
"Aslında gelmeyecektim..."

Genç kız gözlerini usulca oğlanınkilere çıkardığında yutkundu. Bunu yapamayacaktı. Buraya gelirkenki kararlı duruşundan eser yoktu şimdi. Ne söylemesi, ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

Eli ayağı birbirine karışmıştı. Oturduğundan beri de iki kez yanlışlıkla dilini ısırmıştı. Buraya gelmeden ayna karşısındaki yaptığı pratiklerin birini bile sergileyemeyeceğini adı gibi biliyordu. Yanında hissettiği bedenin varlığı kendisinden geçirtiyordu onu.
"Ama, mantığım uyuyakaldı sanırım."

"O zaman duygularına şükranlarımı sunmalıyım."
Hafifçe gülümsedi Roseanne.

Gülüşünde saklı kalmak istedi Jungkook. Gülüşünü öpmek, içine hapsetmek... rüzgârın esmesiyle burnuna doluşan kokusunu sonuna kadar içine çekti Jungkook. Mantığına inat kalbini dinlediyse ve kalbi yanına gelmesini söylediyse. Bu bir yeşil ışık mıydı?

Karnındaki on yüz bin milyon kelebek diyaframına, ciğerlerine oradan da ağzına doluşuyordu sanki. Ağzını açsa hepsi semaya uçuşuverecekmiş gibi geliyordu. Nabızını üst bacaklarında, karnında, göğsünde ve dudaklarında hissediyordu.

Reputation || RosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin