...Tanıtım...

255K 5.5K 664
                                    

Zeynep Erva hanım yaramaz oğlunu nasıl zapt edeceğini bilmiyordu. 8 yaşında ki bir erkek çocuğu için fazla haşarı, fazla akıllıydı.

Koca ela gözleriyle kandıramayacağı insan, kendini sevdiremeyeceği kalp yoktu. Küçük kızını bebek arabasına yerleştirirken bir yandan da oğluna eteğini bırakmamasını tembih ediyordu.

Eşi'nin işleri yüzünden bunalmış, o makam arabası gibi gösterişli arabalarla gezmekten usanmıştı. Bugün yorulmak istiyordu. Kayseri'nin ilkbahar havasını koklamak istiyordu. Yıllar sonra ilk kez yaşadığını hissediyordu.

Namaz vakti geldiğinde merkezde ki kalabalık Cami'ye gitmeye karar verdi. Cemaatle namaz kılmayalı uzun zaman olmuştu. Kendi gibi iman kokan insanların hasretini çekiyordu.

Çocuklarına öğrettiği namaz dualarıyla bir nebze rahatlıyordu ama bu bambaşka bi'şeydi.

İçeriye girdiğinde oğlunu mecburen yanına aldı. Haşarı oğlu şimdiden meraklı gözlerle etrafı süzmeye başlamıştı.

İçi burkuldu genç annenin. Oğlu bu yaşına gelmiş, ne cuma namazlarını, ne de bayram namazlarını görmüştü. Zeynep Erva hanım kırk yıl düşünse aklına gelmezdi. O gençliğinden beri iman kokan bir yuva, ağzında Allah'ın kelamlarını saklayan bir koca istemişti.

Zeynep Erva hanım içeri girer girmez Allah'ın salih bir kulu hemen yardımına koştu. Namazını bitirmiş kendi yaşlarında bir bayan gülümseyerek onu yanına çağırdı ve kızına ve oğluna bakabileceğini söyledi.

Genç anne zerre tereddüt etmedi. Kadının çenesinden ağrı kapanan eşarbı, edepli gülümsemesi onun tertemiz bir insan olduğunu kanıtlıyordu.

Ona "Allah sizden razı olsun" dedi. Dedi demesine ama oğluna dakikalarca yerinde oturmasını tembih etti.

Namazını yarı aklı başında, yarı çocuklarında kıldı. Allah affetsin anne yüreği izin vermiyordu teslimiyete.

Alel acele tespihini bile çekmeden o bayanın yanına koştu.

Kadın içten bir tebessümle minik kızını kucaklamış, dualar mırıldanarak onu nazarlardan koruyordu.

Genç anne gözlerini bayanın etrafında gezdirdi ama oğlunu göremedi. Panik duygusu ruhunu sararken telaşla kadına oğlunu sordu.

Kadın tebessümle başıyla biraz ilerde ki iki küçük bedeni işaret etti.

Ufacık seccadesini sermiş minicik bir kız çocuğu yarı tökezler namaz kılıyordu. Başına kapattığı beyaz örtü gür kestane rengi saçlarını saklayamamıştı. Şişkin yanakları baş örtüden taşıyor, simsiyah gözleri pür dikkat seccadeye odaklanıyordu.

Zeynep hanımın rahatlamasının asıl sebebi oğlu Yusuf'tu.
O minik kızı dikkatle izliyor, kendinden bir boy küçük kıza ayak uyduruyordu.

Kendi öğrettiği gibi en kolay ve kısa süreleri sesli okuyordu ki minik kızda onu taklit etsin.

Genç annenin sıcak göz yaşları yanaklarından süzüldü.

Sanki o zamandan anlamıştı oğlunun hayat mücadelesine onsuz başlayacağını.

Dualar mırıldandı sıkışan yüreği.

"O sana emanet Rabbim. Onu salih kullarla karşılaştır. Eğer ben gidersem, onu kimsesiz bırakma. Onu kapından uzaklaştırma..."

Ellerinin ayasını ıslak yanaklarına sürdü.

Oğlu namazı bitirmiş selam veriyordu. Tabi minik kızda.

Namazını bitirir bitirmez "Adın ne senin?" dedi.

O şişkin yanaklı, dünya tatlısı varlık peltek diliyle cevap verdi.

"Erva..."

****************

Bu Demir yürekli Yusuf ile Erva'nın hikayesi.

Demir annesi gittiğinden beri Yusuf yanını kaybetmişti. Öfke ve nefret sanki anne karnında kalbine yerleştirilmiş gibi her yanını kuşatmıştı. Kalbi intikam hırsıyla buz kesmişti.

Soğuktu artık Demir. Annesi'nin oğlu değildi. Zaten onu yola getirecek, ona doğruyu gösterecek anneye de sahip değildi.

Şimdi annesine gidene kadar, onun rahat uyumasına yardım edecekti.

Kararmış kalbi daha fazla ne kadar kararabilirdi. Onu bu hale insanlar getirmişti....

***************

Erva; Hayatı seccade ve kalemlerinin arasında gidip gelen tertemiz bir kır çiçeğiydi.

Onun gözleri asla tam açılmaz, dünyayı pembe gözlüklerle görmezdi.

Her ne kadar farkında olmasa da imtihanların en zorunu yaşıyordu. Sabır dolu kalbi hiç bir sıkıntıya isyan etmiyor, mütevazı başı asla hiddetle dikelmiyordu.

Tek sırdaşı kağıtları, kalemleri ve kumaşlarıydı...

Edep timsaliydi Erva. Bakan gözler ar eder, bir daha bakmaya yürek isterdi.

Ama onun kendini kapattığı bir kafesi, prangalarla susturduğu umutları vardı.

Umut zehirli bir yılandı. Sinsice yaklaşıp, en acı yerinden vuracaktı Erva'yı.

Ama umudun panzehirini bulacaktı genç kız.

O gece başına gelecekleri bilse iner miydi o bahçeye?Kurulur muydu her zaman ki salıncağına? Allah bilirdi...

Ama Allah onun kaderini çizmişti, Erva'ya da ancak teslim olmak düşerdi.

(Tüm Kitapçılarda!) Yusuf yüzlü, Demir yürekli.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin