Özel bölüm;150.000 okuyucu için

38.8K 2.3K 122
                                    


150 bin wattpad de pek yüksek bir rakam olmasa da, benim hayallerimin ötesinde bir rakam. Ayrıca benim okuyucularımın ne denli kıymetli olduğu da hesaba katılırsa, bu rakam azındıracak gibi değil. 

Bu bölümü okuyan, yorumlayan, beğenen ve bana destek olan kuzularıma, can okuyucularıma adıyorum.

Bir daha ki özel bölüm,  yorumlar 1.000'ni geçtiğinde gelecektir. Bu süre boyunca 3 hikayeye devam ederken, aynı zamanda yeni adıyla Yusuf Yüzlü Demir Yürekli'yi düzenleyeceğim. Bir çok hatam ve hızlı yazım yanlışlarım var. Bu yanlışlara rağmen övgülerini eksik etmediğiniz için minnettarım.  

Eksik yerler ve atlanılan konular çok. Bu bir hikaye. Bu iş eğer ilerde ciddiye binerde, Umut serisi kağıda dökülürse, o vakit tıpkı bu bölümde ki gibi ayrıntısıyla işleyeceğim. Atladığım tüm konulara değineceğim. Düzenlemelerim her ne kadar uğraş istese de, kendim için ve sizin için elimden geldiğince uğraşacağım. 

Allah'a emanet olun. Dualarınızı eksik etmeyin.


Demir kollarında ki minik bedenle evlerine adımını atarken, onun ışıldayan gözlerle evi seyre koyulmasını izliyordu. 

Her şeyi güvercinin hayaline göre ayarlamış, o duvara çizilen en ufak ayrıntıyı bile atlamamıştı. Erva bilmiyordu ancak bir yaralı kuş bile bulunuyordu ufak kuş kümesinde. Yaralı olduğu için bir kuş dükkanında tıkılıp kalmış, topal ayakları iyileşene kadar uçamayan bir güvercindi bu. 

Tıpkı kendi güvercini gibi tıkılıp kalmıştı o ufacık kümeste, o ufacık hayatta. Demir kelepçelerinden kurtulmuş ellerini uzattığı an, kollarına konmuştu o yaralı güvercin. 

'Ben güvercin severim demek ki' diye düşündü ve yüzünde aptal bir gülümseme belirdi. Kuş tüyü hafifliğinde ki karısının kafası bir o yana, bir bu yana dönüyor, ışıldayan gözlerle evi inceliyordu.

"Demir..." dedi hayranlık dolu ve nefes nefese bir sesle. Demir onu öpmek istedi. Bu sesi ciğerlerine çekmek istedi. Ancak ona bir süre izin verdi, bir süre beğenisini içine çeke çeke soludu.

Bu ev, bu hayat sadece güvercin içindi. Demir'den yana ne varsa Erva'ya aitti. Varoluş sebebini bulmuştu Demir, Yusuf olmanın gayesini anlamıştı. Annesinin dualarına minik kalbiyle "Amin'ler" çekmişti Demir. Bilmiyordu, duymuyordu ama her namaz başında, her ezan okunuşunda, her cuma saatinde annesinin kendine bakıp, dudaklarını oynattığını, dualar mırıldandığını anlamıştı ufacık kalbiyle. Neye Amin dediğini bilmiyordu ama annesinin gözlerinde gördüğü hüzün olacakların habercisiydi. Duaların hepsini bir anda tüketip, öleceği güne kadar evlatlarına sunmak istiyordu belli ki. Annesinin ona gönderdiği duaya baktı Demir. Yaradan'ın lütfuna baktı.

Erva sadece adını söylemiş, yeniden ışıldayan gözlerle evini seyre durmuştu. Evini... Demir ve onun evi...

Yüreği bir kuşun kanat çırpışı gibi arşa çıktı genç adamın. Bu hal öyle bir haldi ki, bu vakit ölse tam olmuş, bu vakit ölse eksik kalmış olacaktı.

Tamamlanmıştı ve dolup taşmak istiyordu. Kendini bu minik kızla, bu koca evde çoğaltmak istiyordu. 

Ona salonu gösterdi, tıpkı çizdiği gibi mavi ve beyazın ferahlatıcı izlerini taşıyordu salon. Demir mimarlığını konuşturmamıştı. Çünkü onun karısı bir mimarı kıskandıracak sıcak bir bakış açısına sahipti. Ortaya böyle bir şey çıkacağını hayal bile edememişti. Sadece o duvarda ki tüm ayrıntıları hesaplamış, bu koca araziye yerleştirmişti. Hiç bir ekleme, hiç bir düzeltmeye yer vermemişti.

(Tüm Kitapçılarda!) Yusuf yüzlü, Demir yürekli.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin