1.Bölüm -Ela göz

206K 5K 531
                                    

Multimedya: Dougles Booth
Aklımdakine en yakın güzel yüzlü ve aynı zamanda sert mizaçlı karakter.
Demir için aklınıza kim geliyorsa onu hayal edin. Bu sadece bir seçenek ^^

Yine o karanlık, bol yıldızlı gecelerden biriydi... Ve yine karanlıkta tek başıma,kulaklıklarım takılı,evimizin bahçesinde salıncakta sallanıyordum. Gözüm gökyüzünde takılı kalıyor, sessizleşiyordum. Gerçi hep sessizdim ben. İçinde çığlıkları olan, dışında kelimeleri yutan.

Burada nefes almayı seviyordum.

Yıldızlar ve parlak ay hayallerimi renklendiriyordu.Sadece hayallerle umuda pencere açabiliyordum.Belki de pencereyi sadece aralıyordum. Umut benden uzaktı. Kırk elin yabancısıydı. Görsem gerçekliğine inanmazdım. Elle tutulur muydu? Gözle görülür müydü? Kuzenim Ayşe, umut etmenin yaşamakla eş değer olduğunu söylerdi. Benim yaşamadığımı mı ima ediyordu?

Sessiz gece ile dilim dualarda birleşti.

Gülmek için bir sebep istiyordu dudaklarım. Kalbim atmayı hak etmek için mana arıyordu.

Ellerim ben daha düşünmeden açılıyordu göğe doğru.

Bir olana, Tek olana sunuyordum kendimi. Bomboş ve kimsesiz olan umutlarımı ona bağlıyordum. O varsa, yaşamak için umut vardı.

Derin düşüncelerimi bölen ses irkilmeme sebep oldu.Bir çıtırtı eşliğinde demir kapımız aralandı.Saniyeler sonra büyük ve hızlı bir gölge avlumuzdaydı. Karanlık olduğu için pek seçilmiyordu. Seri nefes alıp verdiği seslerden anlaşılıyordu. Sanki çok hızlı koşmuş gibiydi.

Oturduğum yerden kalkamadım. Kıpırdayamadım. Sadece her kimse sessizce gerisin gerisi gitmesini umuyordum. Ama ışığından anladığım kadarıyla telefonunu eline aldı ve seri hareketlerle ekranına bastı. Konuşurken kendinden emindi. Sanki gecenin bir vakti avlumuza bir iş adamı girmişti.Ruhumu titretecek kadar otoriter bir sese sahipti.

"Bir evin bahçesindeyim.Siz onları oyalamaya çalışın."dedi. Telefonda ki her kimse ona şimdiden acıyordum.

Bir kaç saniye geçtikten sonra sinirle tekrar kükredi. Bir yandan da etrafa bakıyordu.Gözlerim karanlığa alıştıkça gergin çehresi şekil buluyordu.Ağaç beni saklıyordu. Yaprakların gölgesine ve ağacın kalın gövdesine duacıydım.Kulaklık çoktan yeri boylamış, Mp3 çalarım sessizliğe gömülmüştü.

"Etrafta kimseler görünmüyor. Ali malları arka yoldan kaçırsın, sende ön taraftan onları oyala." diye baskın sesini kullanmaya devam etti.

Ne malından bahsediyordu? Burnuma tehlike kokusu geliyordu. Bir adam, bir bahçeye saklanıp böyle sözler söylüyorsa, bunun tek bir açıklaması olabilirdi...Bir anda karanlığın getirdiği çocuk küfürler savurarak ağaçlara doğru gelmeye başladı.

Can havliyle ağaca sine bildiğim kadar sindim.Genç biri olduğunu anladığım çocuk söylene söylene benim olduğum tarafa doğru geliyordu. Heybetli bedeninin karartısı bile ürkütücüydü. Üzerime düşen gölgesi beni yutacak gibi duvalarda yükseliyordu. 

Tam da bu sırada endişelerimde haklı olduğumu anladım; polis sirenleri yankılandı. Adam kendini bir kaç adım ötemde, bir diğer ağacın gölgesine sakladı. Sırtını koca ceviz ağacına dayadı ve nefes nefese soluklandı. Gözleri bir saniye bile dış kapıdan ayrılmıyordu. Beni görmesi olanaksızdı, ama ben onu görüyordum! Kalp atışlarımı duymasından ürküyordum. Çünkü kulaklarımda yankılandığına yemin edebilirdim.Korkarak ve içimden dua mırıldanarak bekledim. Gözlerim paniğin izeriyle nemlenmişti.Uzun boylu ürkütücü bedenden buram buram hakimiyet akıyordu. Sık nefes alıp veriyordu ama kendinden emin tavırlar takınıyordu.

(Tüm Kitapçılarda!) Yusuf yüzlü, Demir yürekli.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin