"But you drain me out if I get too much
I might need you or I'll breakAre we too young for this?
Feels like I can't moveSharing my heart
It's tearing me apart
But I know I'd miss you, baby, if I left right now
Doing what I can, tryna be a man."...
Hyun, okul yolunda adımları geriye gidiyormuş gibi hissediyordu. Kendini hiçbir yere ait hissetmiyordu ve okul bunlardan biri bile olamazdı. Gitmek istemiyordu, bir şey yapmak istemiyordu.
Kulağındaki kulaklıkları iyice bastırıp şarkının sesini yükseltmişti. Müzik, Hyun'un kurtarıcısıydı. İçini dökebildiği tek yer, söylenmeyen sözleri, anlatamadığı her şey ve belkide kendini evinde hissettiği tek yerdi.
Hyun, omuzlarında biten saçlarını tokayla ensesinde toplayıp kapşonunu kapatmıştı. Daha fazla incitilmek istemiyordu. Kimsenin onu tanımadığı bir yerde yeni bir başlangıç yapabilmek istiyordu sadece. Ellerini montunun cebine koyup yürümeye devam etti.
...
Hyun, okulun kapısına vardığında çok erken bir saatte buraya geldiğini kilidi vurulmuş kapıdan anlamıştı. Hava henüz aydınlanmamıştı ve bu biraz ürkütücüydü. Ama Hyun korkmuyordu. Trajikomik olan tarafı hayatının ona daha korkunç gelmesiydi.
Ellerini kendi nefesiyle ısıtmaya çalıştığında sırtını okulun demirliklerine yaslamıştı. Hava gerçekten soğuktu. Müzik sesinden duyamasada aniden bacaklarında hissettiği dokunuşlarla başını ayakkabısının ucuna eğmişti.
Daha önce hiç görmediği yavru bir kedi bacaklarına dolanmış kendisine sürtünüyordu. Hyun, kediyi sevmek için elini uzattığında kedi korkup kaçmıştı. Şaşkınlıkla kediye bakarken kulağından kulaklıklarını çıkarmış ve aniden gelen tanıdık hisle yerinde bir süre donmuştu.
Kediyi takip etmek amacıyla birkaç adım attığında sol tarafından gelen anahtar hışırtısıyla güvenlikçinin okulu açtığını anlamıştı. Havanın soğukluğunu göz önünde bulundurarak okula girmenin daha iyi bir fikir olduğunu düşündü.
...
Hyun, ilk tenefüs zilinin çalmasıyla henüz okula gelmeyen bedeni bir umut kapıya bakarak gelmesini umdu. Kendisi yüzünden gelmediği düşüncesi içini derin bir karamsarlığa bırakmıştı. Ayrıca sabahtan beri kimsenin onunla uğraşmamasını tuhafsıyordu.
Gerçi uğraşmamaktan kastı fiziksel bir darbe almamasıydı. Sözlü ve komik olmayan şakaları atlıyordu. Lee Minho hâlâ gelmemişti. Ve kendisi onun bekliyordu. Aniden aklına gelen düşünce ile gözleri kocaman açılmıştı. Acaba Minho'nun söyledikleri doğru olabilir miydi? Hayır, böyle bir şey olmamalıydı.
Kapıyı boş bakışlarla izlerken aniden görüş alanına giren ışıltılı gözlerin sahibi kalbinin arsızca hızlanmasına sebep olmuştu. Gelmişti. Yüzündeki yara izlerine rağmen ışıldayan gözleri ve gözlerini kapatan turuncu saçlarıyla buradaydı.
Hyun, kendini çıkmaz bir sokakta gibi hissetti. Kendisini fark etmemişti ve ona baktığını bilse bile görmezden geldiğini biliyordu. Lee Minho'dan nefret ediyordu. Evet, kesinlikle. Peki, onu neden izlerken buluyordu kendini ve bu neden bu kadar fazlasıyla acıtmıştı canını.
Hyun, ona neden geç geldiğini sormak isterdi. Ama onun için hiçbir şey olmadığının farkındaydı. Işıltılı gözleri hiçbir zaman ona acıyan bakışların ötesinden başka bir şey olmayacaktı. Veya herkese attığı o güzel gülümsemesi, onun için alaycı bir tebessümden fazlası olmayacaktı.
Hyun, neden onun için farklı birisi olmak istediğini bilmiyordu. Sadece sevilmek istiyordu. Ama alalade birisi tarafından değil. Lee Minho tarafından sevilmek istiyordu.
Penceresiz bir odaya ışık girme ihtimâli gibiydi Minho'nun kendisini sevmesini beklemek. Bu acıtımış mıydı? Sanırım.
Hyun başını geri sırasına yaslayıp kollarının arasına aldığında hislerinin geçici olmasını diledi. Daha fazla incinmek istemiyordu sadece.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reflections, Hyunho
Short StoryTw| bullying, suicide warning, selfharm, toxic rs Hyun, ölmek istiyor.