"You come to me with scars on your wrist
You tell me this will be the last night
Feeling like thisI just came to say goodbye
Didn't want you to see me cry
I'm fine but I know it's a lieThis is the last night you'll spend alone
Look me in the eyes so I know you know
I'm everywhere you want me to be."...
Hyun, çıktığı çatıda korktuğunu hissediyor. Ayaklarının altında bütün okulun bahçesi gözüküyor. Gülümsüyor. Saat gecenin herhangi bir saatiydi. Hava karanlık ve griydi. Sokak lambaları sokağın yer yer bölümünü aydınlatıyordu.
Hayır, amacı ölmek değildi aslında. Sadece yok olmak istiyordu. Kaybolmakta değildi bu isteği. Kendi içinde çokça kaybolmuştu zaten.
Siyah converselerini bir adım daha ileriye taşıdı. Bu dört katlı binadan aşığaya süzülüp yok olmak istiyordu.
Rüzgar, uçları yanmış ama hâlâ uzun olan saçlarını dağıtmıştı. Hyun, gülümsüyordu. Mutluydu. Kulağındaki kulaklıklarda son ses bir şarkı çalıyordu. Şuan tek isteği bir adım daha atıp her şeyi bitirmekti.
Belkide o, öldükten sonra biraz olsun üzülürlerdi.
Hyun, sağlıklı düşünemediğinin farkındaydı. Zaten o an düşünmek istemiyordu. Zihninden, yaşadıkları film şeridi gibi geçmişti gözlerinini kapattığında.
Sizin hiç vücudunuza isteğiniz dışı kesikler atılmışmıydı?
Veya merdivenlerden itildiniz mi? Kafanızı hiç klozetin içine soktular mı? Sıcak suyun altında teninizi yaktılar mı? Yemeğinize tükürüldü mü? Bunu size zorla yedirtmeye çalıştılar mı? Defterleriniz yırtıldı mı? Zorla kıyafetlerinizi çıkarttılar mı?
Hyun, yaşadıklarının acısını vücudunun her yerindeki izlerde hissetti. Hyun artık mutlu değildi. Sadece kendine üzülüyordu. Kendi için bir şey yapamamıştı. Hyun, kendini affedemiyordu.
Hyun, kollarını açarak rüzgarı daha fazla hissetti. Artık canı acımayacaktı. Üzülmeyecekti. Hep gülümseyecekti. Gülümsemesini kabullencekti.
Kendini bıraktığı anda beklediği gibi bir his yaşamamıştı. Hyun'un sandığının aksine sert bir zeminle yüzleşmemişti ve yumuşak bir süveterin varlığını hissetmişti yanağının altında.
Hyun sonra yaşadağı, algılama süreceni idrak ettiğinde, birinin onu kurtardığını fark etti. Lee Minho. Kesinlikle üzerine düştüğü beden ona aitti. Kokusunda tanımıştı.
Hyun, kafasını kaldırdığında ona bakan parıltılı gözleri gördü. Bu zifiri karanlıkta bile ışıldayan gözleri. Lee Minho, Hyunjini kurtardığını sanıyordu. Aksine, Hyun'u cehennemine daha fazla hapsetmişti.
İkiside anlık şoktan kurtulduklarında ayağa kalkmışlardı. Minho, bir şey söyleyemiyordu. Üzerini silkip doğru sözleri aramaya çalışıyordu. Onun neden ölmesini izin vermediğini anlayamıyordu. Ondan bu kadar nefret ederken ve ölmeyi hak ettiğini düşünürken. Neden onu kurtardığını bilemiyordu.
Hyun ise sadece Minho'ya bakıyordu. Ona tüm bu yapılanların başında o vardı. Defalarca kez kendisine ölmesi gerektiğini söylemişti. Neden onu yaşattığına dair hiçbir fikri yoktu. Kafası karışmıştı.
Hyun, biran olsun Minho'nun ona değer verdiğini düşünmek istedi. Sevilmek istedi. Ama Minho'nun bile onu neden kurtardığını kendisininde anlayamadığını gördü. Merak etmeyin Hyunjin buna üzülmemişti, sadece umutlari kırılmıştı.
Minho'yu daha fazla zor durumda bırakmamak adına onu, okulun çatısında bırakıp boş sokaklarda yürümeye başlamıştı. Başıboş bir hâlde.
Birazdan yağmur yağacaktı. Ancak Hyun, bu sefer yağmurun altında ıslanmak istemedi. Bu yüzden koşarak adımlarını eve doğru yöneltti.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reflections, Hyunho
NouvellesTw| bullying, suicide warning, selfharm, toxic rs Hyun, ölmek istiyor.