Hear Me|

577 77 34
                                    

"Givin' you what you're beggin' for
Givin' you what you say I need
I don't want any settled scores
I just want you to set me free
Givin' you what you're beggin' for
Givin' you what you say I need
Say I need

I'm not afraid anymore
What makes you sure you're all I need?
Forget about it
And when you walk out the door and leave me torn
You're teachin' me to live without it"

...

Hyunjin karşısına oturan çocuğa şaşkınca bakıyordu. Sadece kendisi değil çevresindeki bütün arkadaşları da aynı şekilde bakıyordu. Alışmış olduğu yalnızlıkla, yemekhanedeki büyük sırada tek başına oturuyordu her zaman ki gibi. Kulağında kulaklıkları ve hiçbir zaman tam olarak bitirmediği midesini bulandıran öğle yemeği ile birlikte.

Ama bu sefer bir değişiklik olarak Lee Minho tam olarak karşısında oturuyordu.

Yüzünde yeni olduğu belli açık yara izleriyle beraber ikiside boktan bir durumda karşılıklı oturmuş ve sadece bakışıyordu. Hyun, iştahının kaçtığını hissetmişti. Tam kalkacakken Minho onu bileğinden tutarak durdurmuştu.

İkiside yine ellerini hızlıca çekerken Hyunjin açıkta olan bileğini hırkasını çekerek kapatmıştı.

"Dün söylediklerim yeterli değil miydi senin için?"

Hyun, sinirle konuştuğunda Minho gülümsemişti. Herkes şimdi işleri yokmuşcasına onlara bakıyordu. Hızlıca geri yerine oturdu, insanların bakışlarının üzerinde olmasından nefret ediyordu. Boğuluyormuş gibi hissediyordu.

"Yeteri kadar etkili değildi. Daha kötülerini duymuştum."

Hyun, içinden ne duyduysan hakketmişsindir diye düşündü. Daha sonra düşündüğü şey için kendine kızdı, kimse zaaflarından vurulmamalıydı bu kişi Minho olsa bile.

Minho karşısındaki çocuğun düşüncelerine tekrar daldığını fark edince ağzının içinde çok düşünüyorsun diye mırıldanmıştı. Hyunjin bunu duymuştu ama cevap vermek istemedi. Sadece sessizce oturmaya devam etti, ikiside önündeki yemekten yemiyor sessizce oturuyordu.

"Okul çıkışı basketbol maçım var, izlemeye gelir misin?"

Hyun, bakışlarını kendisine bakan turuncu saçlı çocuğa çevirdiğinde nasıl bir tepki vereceğine karar veremiyordu. O kadar yalnız duruyordu ki, içi acıyordu.

"Neden böyle bir şey yapayım?"

Minho, düşündü. Nedenini kendiside bilmiyordu. Gelmesede onu suçlayacak hâli yoktu.

"Bilmem. Daha önce kimse maçımı izlemeye gelmemişti. Belki gelmek istersin diye düşündüm. Ama şimdi düşününce, neden böyle bir şey isteyesinki? Üzgünüm."

Hyunjin şaşkınlığını gizlemeye ihtiyaç duymadı. Empati mi yapmaya çalışmıştı? Lee Minho? Dudaklarını birbirine bastırıp gülümsemesini gizlemek için başını öne eğdi. Ancak Minho bunu fark etti. Hyunjin ikinci defa gülümsüyordu. İstemsizce o da burukça gülümsedi.

"Evet. İstemiyorum da zaten. O yüzden gelmeyeceğim. Üzgün de değilim ayrıca. Yinede başarılar."

Hyunjin metal tepsiyi eline alarak kalktığında  Minho bu sefer onu durdurmadı. Gitmesine izin verdi. Arkasından gülümsedi sadece, neden gülümsediğine anlam yormayarak. Sadece gülümsek istedi, dudağındaki iyileşmemiş yara canını acıtsada aptal gibi sırıtmak istedi.

...

Minho maçtan çıktığında saat onbire geliyordu neredeyse. Eve gitmek istemiyordu. Maçı da çok kötü geçmişti zaten. Son zamanlarda dibi gördüğünün farkındaydı. Yavaş yavaş eskiden zevk aldığı hiçbir şeyden zevk almamaya başlıyordu.

Hiçbir duygu hissetmiyordu yinede. Empati yapmayı bilmiyordu. İnsanları anlamakta beceriksizdi. Hâla teri kurumamışlen üzerine bol hoddiesini geçirmiş ve boş sokaklarda dolaşmaya başlamıştı. Esen rüzgar titremesine sebep oluyordu.

Bir süre sonra Minho ardında hissettiği beden ile duraksamıştı. Bedenini çevirdiğinde biraz ileride birisinin olduğunu fark etmesi uzun sürmemişti. Çok geçmeden hızlı adımlarla yanına gelen kişinin Hyunjin olduğunu anlamıştı.

Şaşırmıştı. Geleceğini düşünmüyordu. Tribündede görmemişti onu. "Berbat oynuyorsun. Bunun için mi çağırdın beni gerçekten?" Dedi Hyunjin onun şaşkınlığını üzerinden atması için. Minho kalbinin hızlıca attığını hisseti.

"Neden geldin?"

Bunu sertçe söylememişti. Hatta sesi titremişti. Neden sesinin titrediğini bilmiyordu. Neden Hyunjin'i çağırdığını bilmiyordu. Çok bencil hissediyordu kendini.

"Nedeni yok."

İmayla sırıttı Hyunjin. Minho onun gülüşünü üçüncü defa görmüştü. İstemsizce o da gülümsedi. Birlikte bir süre hiçbir şey söylemeden dolaştılar. Nedeni olmadan. Nedensizce. Daha sonra ikiside kendi yollarına yürüdüler, hiçbir şey söylemeden. Öylesine.

...

Reflections, HyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin