"I tried to write your name in the rain
But the rain never came
So I made with the sun
The shade
Always comes at the worst timeYou ask me what I'm thinking about
I tell you that I'm thinking about
Whatever you're thinking about
Tell me something that I'll forget
And you might have to tell me again
It's crazy what you'll do for a friend."...
Minho, kabinlerden gelen gürültülü sesler ile derin bir nefes aldı. Okuduğu okuldan nefret ediyordu, okulu yönetemeyen babasından da. Ancak alıştığı için tepki vermeden az önce babasının sıktığı elini soyulana kadar yıkamaya devam etti. Kendini iğrenç hissediyordu.
Kabinden gelen sesler acı bir çığlıkla kesildiğinde kaşları çatıldı ancak umursamadı. Daha sonra arkasından gelen koşuşturma sesleri ile bakışlarını karşısındaki aynaya çevirdiğinde neler olduğu rahatça görüş açısına girmişti.
Ancak ters giden bir şeyler olduğunu sezdi. Çünkü neredeyse koşarak ve eline saplanmış bir bıçakla koşan çocuk arkadaşı olamazdı. Başka bir zaman olsa büyük bir tepki vereceği bu olay şuan umursama sınırları dâhilinde değildi.
Ne bok yediyse hakkettiği düşüncesiyle soyulmuş ve kanamaya başlamış ellerine çevirdiğinde bakışlarını yaşadığı transtan çıkarak hissettiği acıyla kendine gelmişti.
Ellerini sert mermere yaslıyarak aynadaki yüzüyle yüzleştiğinde acınacak hâline güldü. Yaptığı hareket çok çocukça gelmişti bir anda, belkide korkularıyla yüzleşmesi gerekirdi, sağlıklı düşünerek hareket etmediği açıkça ortadaydı. Aynada yansıyan yüzünden sonra bakışları yanındaki bedeni fark ettiğinde kaşları çatılmış ve olay döngüsünü birbirine bağlamaya başlamıştı.
Çocuğun kesiklerle dolu kollarının yanında kendi kanı olmadığı açıkça belli olan ellerindeki kanlar ve beyaz gömleğinde açıkça belli olan lekelerle gözleri kocaman açılmıştı. Arkadaşını bıçaklayan kişi Hyunjin olamazdı değil mi? Ellerini ne zaman sıktığını bilmiyordu ancak gördüğü çokça kandan midesinin bulandığını hissetmişti.
Veya midesini bulandıran aklına düşen babasının yüzüydü. Belkide kendi kanında soğuk beton zeminde ölmeyi beklediği günlerdi. Bilemiyordu, sadece kafası gerçekten karışıktı. Kendisine vurulmasından hoşlanmıyordu. Bazen mazoşist bir manyak gibi bundan zevk alsada şuan sadece midesini bulandırıyordu.
"Kendini koruman gerekiyor derken bundan bahsetmediğimi biliyorsun. İnsanlara zarar vermemelisin Hwang."
Minho, zihnine kesik kesik unuttuğunu düşündüğü travmatik çocukluk anılarının eşliğinde bakışlarını Hyun'a çevirdiğinde. Hyunjin gülümseyerek kendisine acıyan gözlerle bakan bedene çevirdi bakışlarını.
Kesinlikle canı acıyordu. Vücudunda hissettiği acının yanında o çocuğa yaptığı hiçbir şeydi. Kendini korumuştu sadece ve şuan bile korkudan titiriyordu. Ama onun bu boktan hâlinin kimsenin umrunda olmadığının farkındaydı. Bu yüzden bir cevap vermedi. Hyun, Minho'nun onu hiçbir zaman önemsemeyeceğinin farkındaydı. Ve kurduğu cümlede kendisini önemsedigine dair bir kelime bulamadı.
Hyun, daha fazla yıkamanın anlamsız olacağının farkında olduğu için gömleğinin katladığı kol kısımlarını ellerini bile kapatacak şekilde çekiştirmişti. Canı fazlasıyla yanıyordu. Kendi izni olmadan kendisine zarar verilmesinden nefret ediyordu. Çevresindeki herkesin bundan zevk almasından da.
Minho, yanından giden çocuğu aynadaki yansımasından izlemişti. Daha sonra hiçbir şey olmamışcasına ellerini yıkamaya devam etmişti. Bazen yıkasa bile arınamayacağını biliyordu. Kan kokusunu sevmiyordu. Kan kokusu ona sadece babasını hatırlatıyordu. Bu fazlasıyla iğrenç ve mide bulandırıcıydı.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reflections, Hyunho
Short StoryTw| bullying, suicide warning, selfharm, toxic rs Hyun, ölmek istiyor.