Hold Me|

553 71 28
                                    

"Uh-oh, running out of breath, but I
Oh, I, I got stamina
Uh-oh, running now, I close my eyes
Well, oh, I got stamina
And uh-oh, I see another mountain to climb
But I, I got stamina
And uh-oh, I need another love to be mine
Cause I, I got stamina
Don't give up; I won't give up
Don't give up, no no no
Don't give up; I won't give up
Don't give up, no no no"

...

Minho, soğuk betonda kendi kanının içinde yatarken ölmeyi bekledi. Ölmeyeceğini biliyordu. Babası onu hep öleceğini hissettiği bir anda bırakırdı kendi leşinin ortasında. Böylece oğlunun daha fazla acı çekeceğini biliyordu.

Minho acıyla sırtının üzerine yattı. Daha çok acıdı canı. Sanırım sırtındaki çoğu kemik  kırılmıştı, bedeni buna alışıktı. Ayağa kalkacak güçte hissetmiyordu kendini. Babasının arabasını park ettiği bu kapalı garajda çoğu kez kerpetenle, balyozla, çekiçle veya onun türevinde aletlerle dövülmüştü.

Henüz altı yaşındayken bu garaja ilk girdiği zaman sırf babasının takım setindeki bir kaç eşyayla oynadığı için aynı eşyalar ile gözü göremez hâle gelene kadar babasının kendisini dövdüğü zamanıda hatırlıyordu Minho. Güllümsedi, sanırım çeneside kırılmıştı. Aynı anda acıyla inledi.

Bu sefer uğradığı şiddetin sebebi; kardeşlerinin doğum gününü unutmuş olmasıydı. Minho henüz kendi doğum gününü bile hatırlamazken, o iki küçük kız çocuğun doğum gününü nasıl hatırlayacağını bilmiyordu. Unutmuştu da zaten.

Gecenin bir vakti yine eve geldiğinde direkt buraya sürüklenmemesinin nedeni buydu. Daha önce daha boktan sebeplerden yediği yumrukları hatırlayınca bunun o kadar da fena olmadığını düşündü Minho.

Genzine dolan kanı tükürdüğünde gözünün tekrar karardığını hissetti Minho. Bir daha gözlerini açmak istemedi. Karanlığa hapsolmasına izin verdi zihninin.

...

Minho ertesi gün okula gittiğinde her zamankinden daha korkunç bir hâlde olduğunun farkındaydı. Yinede umursamadı. Çevresindeki herkesin onun bir tür çöküşte olduğunun farkındaydı ama kimse yardım etmek için çaba göstermiyordu.

Minho kimsenin acımasına veya ilgisine ihtiyacı olmadığını biliyordu zaten. Bu yüzden bunuda kafaya takmamıştı. Bazen umursamazlığı onu çabuk kırılmaktan kurtarıyordu.

Teneffüste girdiği lavaboda revirden aldığı ağrı bantlarını sırtına yerleştirmeye çalışıyordu. Sırtındaki çizikler; izler, yaralar bir bantla geçmezdi biliyordu ama yinede nefes almasını biraz daha kolaylaştırmak, kendisi için yapabileceği en büyük iyilikti.

Minho, içeriye birisinin girmesiyle hızla üniformasını aşağıya indirmişti. Yüzünün hâli vücudundan çok daha iyiydi. Aynadan içeriye giren kişiye baktığında bu kişinin Hyunjin olduğunu fark etmesiyle gülümsedi. Yüzündeki her bir kas gözlerini doldursada gülümsedi. Hyunjin yüzüne boş bakışlarla baksa bile gülümsemeye devam etti.

Hyunjin için alaycı bir gülümseme olan Minho'nun gülümsemesi, Minho için kendini cezalandırma biçimiydi.

"Kötü gözüküyorsun, bir şey mi oldu?"

Hyunjin her ne kadar çekinsede sormuştu. Gerçekten kötü gözüküyordu Minho. Her zamankinden daha kötü. Minho bir şey söyleyemedi. Gözlerinin dolduğunu hissetti. Utanmasa ağlayacaktı. Yinede kendini çabucak toparladı.

"İyiyim, bir şey olduğu yok. Genel hâlim."

Hyunjin şaşınkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Yinede üstelemek istemedi, anlatmak istemiyorsa onu zorlayamazdı. Elini yıkamak için girdiği lavabodan işini halledip çıktı.

Minho ise uzunca bir süre daha dikildi aynanın karşısında. Gülümsemeye çalıştı tekrardan. Yapamadı. Onun yerini gözyaşlarının akmasına izin verdi. Böylesi daha basitti. Canı yanmıyordu ama mutlu değildi.

Bu yüzden bir sonraki derse girmeyip akşam babasına kendisini dövmesi için bir sebep daha verdi. Bir şeyler hissedebilmek için.

...

Reflections, HyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin