"Maybe over time, you'll find in you something to love,
I hope no one does to you what you did to me.
I wouldn't wish it upon you, no not anybody
But only I could've dealt with what you put me through
Glad it happened to me and not you
I wonder if you'll ever recognise
That being different isn't such a crime"...
Hyun ölmek istiyor,
Hyun, vücudundaki uyuşukluk hissiyle soğuk zeminden kalkmaya çalışıyor, ancak sadece yerinde kıvranıyordu. Bilinci yerindeydi. Her şeyi net bir şekilde görebiliyordu, ama ayağa kalakacak gücü kendinde bulamıyordu.
Bu sefer sınıf arkadaşları fazlasıyla ileri gitmişlerdi.
Soğuk zeminde yayılan sıvının kendi kanı olduğu bilincindeydi. Sırtında hissettiği ıslaklığında, tam olarak neresinde olduğunu bilmesede vücuduna aldığı bıçak darbesininde farkındaydı.
Göz hizasında bedeninin önünde birbirlerine bağıran arkadaşlarını da duyabiliyordu. Herkes suçu birbirine yıkıyordu, kimisi yumruklarını konuşturuyor ve kendini savunuyordu kimiside bir köşede oturmuş hapse girmek istemediğinden yakınıyor ağlıyordu.
Kimse Hyunjin'i umursamıyordu. Yardım etmiyorlardı. Hyun, ilk defa o zaman gözlerinden yanaklarına süzülen ıslaklığı hissetti. Ölürken bile kimsenin umrunda değildi. Hiç kimsenin.
Kollarındaki yeni kapanmış yaralara yenileri eklenmişti. Oysaki okulun çatı katına çıkarken ne kadar mutlu olduğunu düşündü. Çünkü Minho onu çağırmıştı onu buraya. Çatı katına.
Nedenini sorduğunda ise "Bugün senin doğum günün Hyunjin. Sana bir hediyem var." Demişti. Bunu söylerken gözleri parlıyordu Minho'nun. Belkide Hyunjin bu yüzden inanmıştı süprizinin güzel bir şey olcağına. Çünkü tam da burda kurtarmıştı kendini, en fazla ne olabilirdi ki?
Ama sandığı gibi olmamıştı. Minho'nun dediği gibi saat tam sekizde orada olsa bile Minho gelmemişti. Onun yerine çatıda saklandıkları yerden çıkan sınıf sınıf arkadaşları karşılamıştı kendisini.
Hyun, ilk başta anlayamamıştı neler olduğunu daha sonra başından aşağı dökülen un, üzerinde kırdıkları yumurtalar, yüzün dökülen süt ile anlamıştı. Bunun arkadaşları tarafından yapılan küçük bir şaka olduğunu.
Daha sonra ise ona hediye olarak verdikleri tekmeler, yumruklar ve kesikler ile birkez daha anlamıştı Hyun. Herkes ondan nefret ediyordu. Nedenini kendiside bilmiyordu. Yanlış bir şey mi yapmıştı? Hayır, sanmıyordu.
O zaman neden şuan yerde bilincini kaybetmek üzere olduğunu bilmiyordu. Canı yanıyordu. Gerçekten çok yanıyordu. Arkadaşlarının onun cesedinden nasıl kurtulcaklarına dâir yaptıkları planları duyabiliyordu. Ve bu onu daha iğrenç hissettiriyordu.
Görüş alanı bulanıklaşırken son birkez bileğindeki saate bakmıştı. Saat çoktan gece yarısını geçmişti. Artık doğum günü değildi. Yüzünü ıslatan yağmur damlalarıyla daha fazla dayanamayarak sesli bir şekilde ağlamaya başlamıştı. Zaten kimsenin onu umursadığını sanmıyordu.
Hyun, annesinin son sözünü anımsadı zihninde "Her yağmur damlaları yeryüzüne indiğinde söz veriyorum, seni izliyeceğim. Nerede olursan ol. Yanında olacağım."
Bilincini kaybetmeden önce son anımsadığı şey olmuştu,
Bu ve polis sirenleri....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reflections, Hyunho
Short StoryTw| bullying, suicide warning, selfharm, toxic rs Hyun, ölmek istiyor.