Chifuyu Matsuno, hiç olmadığı kadar kırık günlerinden birini yaşıyordu.
İlk öpücüğümün bu şekilde olacağını hiç tahmin etmemiştim. Ellerim dudaklarımda gezinirken, tuzlu göz yaşlarımın tadını almamla duraksadım ve göğsümdeki acıyı def etmek istedim ama başaramadım.
Yorganın altına girmeye karar verdim. Tüm bunların rüya -ya da kabus- olması için tanrıya yalvarıcaktım.
Dün gece, atanan sevgilim tarafından öpülmüştüm.
Hayır, düzeltmeliyim.
Sevgilisi olan biri, mecbur kaldığı için beni öpmüştü.
Yaşadıklarımı hazmetmeye çalışırken ağrıyan göğsüme küfürler savurarak saçlarımı yoldum. Tüm bunlara mecbur kalmıştı, ikimizide kurtarabilmek için.
Ama ben, o kadar smut manga okumama rağmen, daha önce kimse ile bu kadar yakınlaşmamış olan Chifuyu, eşi olarak atanan biri tarafından öpülerek ilk öpücüğünü çoktan kaptırmıştı ve payına kırık bir kalp ile odasında tek başına uyumak düşmüştü.
Tüm bu saçmalıklardan kurtulmak için öpüşmemiz -daha doğrusu seks yapıyor gibi görünmemiz, evet Bajiye okkalı bir küfür savurdum bu kadar gerizekalıca bir yöntemin nasıl işe yarayabileceğini düşünebilirdi üstelik psikolojimi bozarak- ikimizinde bu durumdan kurtulabilmesi içindi ki bu saçmalığa nasıl kandığını hala anlayamıyordum.
Eğer dediği gibi bu durumdan kurtulduysak, işe yaramıştı. Ama Chifuyu kırık kalbini ve bozuk psikolojisini nasıl düzeltebilir şu an onu düşünmek ile meşguldü. Biriyle oynamak bu kadar kolay olmamalıydı.
Tamam, bir amaç uğrunaydı ama tecrübesiz biri olarak bu kadarı benim için fazlaydı. Söz de atanan eşimi bu saçmalıktan kurtarıp aşık olduğu partnerine kavuşturmaya çalışırken, gelmiş olduğum vaziyete söverek kendimi yataktan çıkmaya zorlamıştım ama ağrımaktan çatlayan başım ve ağrıyan uzuvlarım buna izin vermiyordu.
Ayağa kalkıp okula gitmek istemeyen, o yüzleri -özellikle Bajininkini- görmeyi hiç istemeyen bir isteksizlik vardı içimde. Titreyen telefonuma söverek yatakta yuvarlandım. Bu lanet telefon ne zaman susacaktı? Hayatımı kaydırdığı yetmiyormuş gibi şimdide duygularımı kaydırıyordu. Elime aldığımı hissettiğim cihazı kırarak yok etmek istiyordum. Ekranda kimin yazdığına bakmadan açtım.
"Chifuyu?" kapalı gözler ile açık kalan telefona bi süre cevap veremedim. Tekrarlanan soru ile homurdanarak mırıldandım. "Ne var?"
"Benim, Take. İyi misin?" yüzümün yandığını hissediyordum ama aynı zamanda da donuyordum. Yanan uzuvlarım ile yorganı üstümden çektim.
"Bilmiyorum." gözlerime hücum eden göz yaşlarına engel olamadım. "Take.. canım yanıyor." sonlara doğru titreyen sesime engel olamadım. Büzülen yüz hatlarım, içinde bulunduğum duruma ve hayata isyan ediyordu. Tüm bunları hak etmek için ne günah işlemiştim? Kime kötülük yapmıştım? Kırılıp paramparça olan kalbim nefes aldıkça daha çok batıyordu göğsüme.
Takenin ağlamaklı sesimi işitmesi ile geliyorum demesi bir olmuş, kapanan telefon sesi ile ortalık tekrar eski sessizliğine gömülmüştü. Benim yastığı ıslatan göz yaşlarım ve nefeslerim dışında.
Take, beni dışarı çıkıp hava almam için zorlamış, barlardan birine zorla sürüklemişti. İsteksizlikle homurdanarak gelmiştim ama kafama diktiğim votkalarla buraya gelmenin iyi bir fikir olduğunu düşünmeye başlamıştım.
Mikey ve Take, yanımda gülüşerek birbirlerine sarılırlarken ölmek istedim. Göğsümdeki ağrı ve zihnimden silinmeyen o görüntüler içkiye dahada abanmama neden oldu. Etrafı bulanık görmeye başlayıncaya kadar ne kadar içtiğimi bilmiyordum.
Sonra görüş alanıma artık çok iyi tanıdığım birisi girdi. Tam karşımda, birisinin üstüne çıkmış öfkeyle onu yumrukluyordu. Bağlamış olduğu saçlarının ortaya çıkardığı sert yüz hatları kasılmış, karşısındaki canlıya ne olursa olsun saldırmak istermiş gibi vuruyordu beyaz eklemleri ile.
Birinin onu durdurmak için koluna yapıştığını görmem ile bir votka daha yudumladım. Sonra bir tane daha.
Sinirle dişlediği dudaklarını gördüm. Sonra kolunu tutan ele elini koyup, beraber oradan ayrılıyorlardı.
Gözümden yanaklarıma doğru süzülüp çeneme ulaşan bir göz yaşı hissettim. Taşmak için hazırlanan göz yaşlarımı hissederken, zorlukla yutkunarak yerimden kalktım. Yürümeye çalışacakken dengemi kaybetmem ile bilincimin karanlığa gömülmesi bir olmuştu.
Günün ilk ışıkları ile uyandığımda başımda bandaj olduğunu fark ettim. Dün gece bayılırken kafamı bi yere çarpmıştım sanırım, oldukça sızlıyordu.
Take, uyandığımı fark etmesi ile yaslandığı yerden doğruldu ve hızla elimi tuttu. "İyi misin? Düşerken başını çarptın. Korkuttun bizi amına koyayım." Bi çırpıda söylediği şeyleri dinlerken bakışlarım tavana dikiliydi.
Her şeyi unutmayı dilerdim.
Take tüm ısrarlarıyla beni zorlayarak yataktan kaldırıp okula sürüklemişti. Hayattan bezmiş bir şekilde okul koridorlarını turlarken, omzuna çarptığım beden ile düşünceler dünyamdan sıyrıldım ve gerileyip beni süzen bir çift göze kaydırdım donuk bakışlarımı.
Yüzüne bakmak istemiyordum. Onunla aynı ortamda olmak yeterince boğucuydu artık.
Bir şey söylemeyip yürümeye devam edecektim ki yolumu kesti. "Chifuyu, konuşmamız gerek." bıkkın suratımı ona doğru kaldırıp yorgun gözlerle izledim kahve rengi gözlerin sahibini.
Canımın bu kadar yanacağını bilseydim en başta uzak dururdum ondan. Okul notlarım umrumda olmazdı.
"Ne istiyorsun, Baji? Artık istediğin gerçekleşmedi mi? Sevgilin ile berabersin ve hükümetin gözüne çarpmıyorsun." bi an sorgular gibi oldu bakışları ama artık daha fazla önemseyemezdim. Yanından geçip gidecekken seslendi.
"Arkadaş olduğumuzu unuttun mu? Arkadaşımsın sen benim." Omzumdan kavradığı gibi kendine çekip sarıldı. Bedenimi kavrayan geniş omuzlar ve uzun kollar ile dün gece hangi pozisyonda olduğumuzu hatırladım. Teninin ve saçlarının kokusu başımı döndürüyordu. İrkilerek geri çekildim.
Evet. Kırık bir kalp ile ne kadar arkadaşın olabilirsem o kadar arkadaşındım.
Acıyla yutkunup boğazımdaki yumruyu def etmeye çalıştım. Ona mesafeli olmamız gerektiğini söylemiştim. Soğuk olduğunu oldukça belli eden kısık gözlerle kendimi gülümsemeye zorladım. Bir şey söylemeyip tebessümle karşılık verdiğimi görünce onayladığımı anlamıştı.
"Arkadaşlarımız ile kampa gideceğiz. Sen de gelmek istersin diye düşündüm."
Elbetteki gelmeyecektim ama Take çok ısrar edecekti ve gelmezsem kırılabilirdi. İstemeye istemeye başımı sallayarak onaylayan mırıltılar eşliğinde kabul ettim.
Gözlerinden belli belirsiz parıltı geçse de bunun benim bi hayal ürünüm olabileceğini düşündüm ve bir şey demesine fırsat vermeden önüme dönüp yürüdüm.
Kırık olan tarafım yeterince incinmişti ve konuştukça daha da inciniyordu. Telefonuma gelen mesajda kampın günü ve saati belirtilmişti ve her zaman ki gibi onunla gitmek zorundaydım ama şu an umursayacağım son şey bile değildi. Evime gidip kedim ile başbaşa kalmak ve yorganımın altına kıvrılıp acı çekmeye devam etmek istiyordum. Bu hasarı ne kadar çabuk atlatırsam, zaman o kadar çabuk iyileşmemi sağlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red strings of fate | bajifuyu
FanfictionJaponyada yıllar içerisinde artan depresyon ve intihar oranları gelecekteki nüfus kıtlığına sebep olmuş, Yukari yasasının yürürlüğe girmesine neden olmuştur. Ülkenin genç bireyleri, 18 yaşlarına girince evlenecekleri eşlerinin kim olduğuna dair bild...