İki gün boyunca evde hiçbir şey yapmadan kalmak inanılmaz keyif vericiydi.
Baji, ikinci gün işleri olduğunu söylemiş ve iyi olduğumdan emin olunca gitmişti. Sonunda sağlığıma kavuştuğumda öğlenki son iki dersimede girmiş ve çıkışta da Takemichi ile çalıştığım dükkanda vardiya bitimine kadar çalışıcaktık.
Bajinin ona önerdiğim fikri kabul edip etmeyeceği belli değildi. Planı uygulayıp uygulamayacağımızı ona sormamıştım ama verdiği tepkilere göre değerlendirirsek kabul etmiş gibiydi.
O gün yaptığımız konuşmada Kazutorayıda beni de üzmek istemediği sonucuna varmıştım. Daha fazla detaya inerek sormak için fazla çekingendim.
Kafasının içinde neler düşünüyordu bilmiyordum ama değer verdiği insanları üzmek istemediği kesindi.
Değer verdikleri arasında ben de var mıydım diye düşündüm bi an. Bunu sorgulamak bile hataydı. Bana karşı olan ön yargılarını kırmış ve daha iyi davranmaya başlamıştı. Bana yalandanda olsa kaba davranma fikri onun için çok zordu. Bunu biliyor olmak içimi biraz daha rahatlamıştı.
Ben düşüncelerime dalmış kafamın içindeki ihtimalleri tartarken, Takemichi hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu.
"-Sonra suratına tekme savurdu. Onu hiç böyle görmemiştim. Herkese dalmak istiyor gibiydi. Sivri dişlerini göstererek canını sıkan insanları evire çevire dövüyordu. En son Kazutorayı Mikeynin üstüne fırlattı. Çanta fırlatıyor sanki amına koyayım."
Bir dakika. Ne oluyor? Şu an neler duyuyordum ben? Sadece iki günde bu kadar çok şey yaşanmış olamazdı değil mi? Sadece iki gün evden çıkmamıştım!
"Ağlamak istiyorum, Chifuyu. Kocamın üstüne adam fırlatıyorlar, şimdi burnu kırık bir şekilde oturuyor evde. Eşim de benim gibi salak. Kavga ayırmaya çalışırsan en çok dayak yiyen sen olursun bunu benim yaşadıklarımdan anlaması gerekiyordu. Benimle yaşaya yaşaya bana benzedi sanki ya da zaten benziyordu sonuçta ruh eşim." tek nefeste söylediği şeylerle ağlamaklı ruh hali ve isyankar ses tonu ben de gülme isteği oluşturmuştu.
Gülmemek için yanaklarımın içini ısırdım. Bajiyi neyin bu kadar öfkelendirdiğini anlamaya çalışıyordum.
"Peki neden bu kadar parladı ve bundan siz zararlı çıktınız?" Suratıma inanamıyormuş gibi baktı.
"Chifuyu, sebebi sensin."Ne? Sikeyim ama! Yine hiçbir şey yapmadan suçlu ben olmuştum. Şekilden şekile giren yüz ifadelerimi görünce bıkkınlıkla nefesini dışarıya verip kendini koltuğa bıraktı.
"Kazutora, o gün seni dövdü ve eğer Baji yetişmeseydi hastanelik olma tehliken olduğu için Kazutoranın cezasını kesmek istedi." yüzünü ovalayıp başını eğdi. "Ama çok sevgili eşim, her zaman ki gibi arkadaşlarının birbirine girmesini istemeyip kavgayı durdurmak istedi. Ona artık bu çete işlerinden kendisini uzak tutmasını söyledim ama dinlemiyor, huyu bu noktayı bırakmadan duramaz. Fakat bu sefer insaflı çıktı. Baji zayıf noktası, onu hastanelik etmek istemeyip kendi hastanelik oldu."
Gülümsedim. Baji Keisuke varlığı ile herkesin hayatında değerliydi ve yeri değişmiyordu. Onun benim için bu kadar fazla ileriye gitmesine hala inanamıyordum. Hiçbir şeyden taviz vermeyen Baji Keisuke, arkadaşları söz konusuysa dünya dururdu. Değer verdiği insanlardan biri olduğumu hissetmek karnımda bir şeylerin hareketlenmesine neden oldu.
Mangalar ve çizgi romanları biraz daha toparlayıp etrafı temizlemeyi bitirip mesai saatimizin bitimiyle evimize gidecektik. Ağrıyan uzuvlarımı gerip depodaki kütüphaneden raflara dizilmesi gereken birkaç kitabı kollarıma yerleştiriyordum. Tozlu raflar yüzünden hapşurmama engel olamadım.
İçeriyi zar zor aydınlatan cızırtılı lamba, tüm odayı aydınlatmıyordu. Kitapların isimlerini tam görmemi sağlamıyordu. Dış kapının kapanma sesini işitmemle karanlıkta yaklaşan adım seslerini duydum. "Take, sen misin?" kollarıma kitapları yerleştirirken belli belirsiz seslendim. Cevap gelmemiş, adım sesleri yakınlaşmıştı.
Karanlıkta kim olduğunu seçemediğim bir siluetin bana doğru yaklaştığını hissediyordum. Bir beden tarafından kuvvetlice kucaklandığım an, ciyaklayarak kollarımdaki kitapları yere düşürdüm. Kuvvetle kucaklandığım kollar, kendi bedenini bana bastırıyor, karanlıkta parlayan gözler ile bana bakıyordu. Sıcak nefesi yüzüme çarparken, yumuşak saçlarının tenime değmesiyle kim olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Ellerimi göğsünde birleştirip itmeye çalıştım ama geniş omuzları kımıldamamıştı bile.
Onu ittirmeye devam ederken bileklerimden tuttu. Yutkunarak parçalanmış ellerine baktım. Yara bere içindeydi. Kazutora ile bu kadar sert bir kavga etmesini beklemiyordum.
Kollarındaki çırpınmalarım durunca bileklerimi tutan elleri saçlarımı buldu, yumuşak elleri saçlarımın arasında kayıp giderken nefeslerim hızlandı. Alnımın üzerindeki saçlarımı geriye doğru yatırıp yüzümü daha iyi görmeye çalıştı.
Işığın biraz aydınlattığı bu karanlıkta sadece ona korku ile bakan yeşil irislerimi görebilirdi. Dudakları aralandı. Açlıkla dudaklarıma odaklanıp saçlarımı okşayan ellerini yanaklarıma getirdi. Elmacık kemiklerimi okşarken çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum.
Elim ayağım tutulmuştu. Öylece bana dokunuşunu izliyordum. Sadece dokunarak beni çarpılmışa çevirebiliyor olmasına lanetler ettim. Tüm bilincimi yitirmiş gibiydim. Boğazım düğümlenmişti. Dudaklarıma çarpan sıcak nefesi, aralanan dudaklarıma çok yakındı. Konuşursam dudaklarım dudaklarına değebilirdi.
İçimi basan sıcaklık yüzünden ağlayabilirdim. Yine aynı şeylerin olmasından korktum. Yine öpüşecektik ve hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam edecektik. Sıcak göz yaşım buz gibi tenimin üzerinden süzülürken baş parmağı ile onu tutup sildi.
Dudaklarımızı birleştirdiğinde kalbim o geceki gibi atıyordu. Dudaklarımı emen dudakları, açlık ile emiyordu. Belimi kavrayıp beni kendine yaslarken ufak iniltiler oda da yankılanıyordu. Dili ağzımın içini dolaştıktan sonra alt dudağımı dişleyip geri çekildi. Alnını alnıma dayıyor, gözlerimin içine gülen gözler ile bakıyordu.
Bunun rüya olmasını istemedim. Minik burnuma kondurduğu öpücük ile bayılmamak için göğsüne tutunmuştum. Kahverengi gözlere bakmaya dayanamayıp başımı göğsüne yasladım. Aşina olduğum kokusunu ciğerlerime çekmek huzur veriyordu.
Ama bu duyguyu hissediyor olmak bile yanlıştı. O yanlış biriydi. Başkasıyla paylaştığı bir hayatı vardı. Ben yanlış atanan kişiydim. Hayatına sorun çıkararak girmiştim. Çok yanlıştım.
"Chifuyu, benim için o kadar doğrusun ki."
Sanki düşüncelerimi okumuş gibi, kurduğu cümle ile duraksayarak ona daha çok sarıldım. Sıcak bedeni ve uzun kolları ile bedenimi kolları arasında sıkıca sarmalayarak karşılık verdi. Burnuma dolan saçlarının kokusunu hissederken mutluluktan bayılacak gibi olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red strings of fate | bajifuyu
FanfictionJaponyada yıllar içerisinde artan depresyon ve intihar oranları gelecekteki nüfus kıtlığına sebep olmuş, Yukari yasasının yürürlüğe girmesine neden olmuştur. Ülkenin genç bireyleri, 18 yaşlarına girince evlenecekleri eşlerinin kim olduğuna dair bild...