Yanarak uyanmak berbattı. Titreyen uzuvlarım, aynı zamanda da yanıyordu. Üzerimdeki yorganı hızla üzerimden atarken bi taraftan da üşümek çok boktandı. Tıkalı burnum ve ağrıyan başım hasta oluşumun habercisiydi.
Küfrederek yataktan kalkmaya çalıştım ama soğuktan zayıf düşmüş bedenimle üstümdeki ağırlığı bi türlü atamıyordum. Komodindeki sudan bir iki yudum alıp başımı tekrar yastığa koyup uyudum.
Saatler kaçı gösteriyordu bilmiyordum ama uyumakta güçlük çekerek gecenin bi yarısında öksürük krizleri ile uyanmıştım. Boğazımdaki ağrı geçmiyordu. Bardaktaki biten suyuma söverek kendimi yataktan kalkmaya zorladım ve sürünerek mutfağı aradım. -karanlıkta birkaç kez düşmüş olabilirdim- su alıp kendimi tekrar yatağa attım.
Uykumu bölen öten telefonuma lanetler savurarak bulanık gören gözlerimle açma tuşuna son anda basıp kafamı yastığa tekrar gömdüm. Telefondan gelen tiz ses, beni yataktan kaldırmaya yetmiyordu.
"Chifuyu? Beni duyuyor musun?" birkaç uykulu homurdanma mırıldanıp kafamı yastığa gömmeye devam ediyordum. Sönen telefon ekranı ile kendimi uykuya tekrar teslim ettim.
Dakikalar geçiyor, gece bitmek bilmiyordu. Tekrar öten telefonuma bu sefer küfürler savurmayacak, komple kırarak yok edecektim hayatımı kaydıran bu cihazı.
Sinirle elimde sıktığım telefona bakarken ekran da gördüğüm yazı ile pişman olacağımı bilsemde ani refleks ile açmıştım. "Ne var lanet olası." dişlerimin arasından tısladığım cılız çıkan sesim, karşı tarafın tepkisiz kalmasına neden olmuştu.
"Chifuyu, aç artık şu siktiğimin kapısını." Bu kadar saattir kapıda olduğunu bilmiyordum. Çalan zili duymayacak kadar ölüm uykusuna yatmıştım anlaşılan. Dişlerimi sıktım.
"Sevgilin ile oynaşsana sen." hasta halim ile uğraştığım şeylere bak.
Benim hayatım bu mu ya?
"Chifuyu, bana bu kapıyı kırdırtma. Aç şu lanet kapıyı. Dondum."
Sırıtarak konuştum. "Beter ol." telefonu suratına kapatıp tekrar uykuya dalmak için gözlerimi kapattım ama uyuyamamıştım.
Varlığı ile düşüncelerimi işgal etmişti lanet olası. Küfürler savurarak kendimi yataktan kalkmaya zorladım ve dönen başıma lanetler ederek kendimi kapıya doğru yürümeye zorladım. Tıklanan kapı benim açmam ile nihayet susmuştu.
Karşımda gördüğüm rüzgar da savrulan siyah tutamlara gülümsemiş ama sonrasında bunu yaptığıma hemen pişman olup dudaklarımı büzerek asık surat ile ona arkamı dönüp yatağıma doğru ilerlemiştim. Arkamdan kapıyı kapatıp içeri girdi. Kendimi yatağıma attığım da o da içeri girip beni süzmeye başlamıştı.
"Chifuyu, neden yarı çıplak vaziyettesin?" cidden aklına gelen ilk soru bu muydu. Söverek yorganı kafama çektim.
"Gelir gelmez sorduğun şey bu mu? Hastayım, yanıyorum. Karga gibi çıkan sesimden anlaşılmıyor mu?" şu an konuşmak bile eziyet gibi geliyordu.
Kafamın üzerinden çekilen yorgan ile titremiş ve kollarımı çıplak vücuduma geri sarmıştım. "Verir misin şunu. Üşüyorum." söylenmelerimi dinlememiş, beni kalkmam için zorlamıştı. Koluma dokunduğu an irkilip geri çekilmiştim. Bana dokunmamalıydı. Dokundukça elektrik çarpmışa dönüyordum. "Git burdan, Baji. Beni rahat bırak."
"Chifuyu yanıyorsun. Duş alman gerek." çıplak göğsüme değen yumuşak siyah tutamlar tüm öfkemi alıp götürüyordu ama kendimi tutmalıydım. Hemen kapılırsam kesin rezil olurdum. Gururlu tarafım yeterince incinmişti. Daha fazla incinmek istemiyordum.
Diretmelerime dayanamayıp çıplak bacaklarıma değen kollar ile ciyaklayıp omzuna tutundum.
Beni kucağına almıştı. Şu an kucağındaydım. Kucağında.
Burnuma dolan sigara ile karışık kendi tenine has kokusu başımı döndürüyor, direnmemi çok daha zorlaştırıyordu.
Homurdanmalarımı dinlemeden banyoya doğru yürüdü. Yanan ışık ile gözlerimi kırpıştırıp göğsüne daha da sokulmuştum. Bu saçlara dokunmak bile aklımı başımdan alıyordu.
Vücuduma değen soğuk su ürperip omuzlarına dahada sıkı sarılmama neden olmuştu. Yere çökmüş ve ikimizide suyun altına bırakmıştı. Benimle birlikte o da ıslanıyordu. Havale geçirmemden korkmuş, beni alel acele suyun altına sokmak isterken kendisi de girmişti.
Birkaç dakika suyun altında kaldıktan sonra havlu alıp içeri geçtik. Kuş gibi taşıyordu beni. Kollarında bu kadar hafif olmayı beklemiyordum.
Yatağa oturtulup gözlerimi kırpıştırarak dağınık saçlar ile onu izlerken hapşurdum. Hala çok hastaydım ve yanan boğazım bunu hissettiriyordu.
Saçlarımı kurulayıp üzerime giyecek bir şeyler vererek içeri gitti. Bense tekrar yorganımın altına kıvrılıp geçen saniyeler boyunca onu beklemiştim.
Varlığı bile çok iyi hissetmemi sağlıyordu. 17 yıllık yaşamım boyunca ona bu kadar ihtiyaç duyacağımı tahmin etmemiştim.
Baji Keisuke, benim için bambaşka bir deneyimdi. Benim için çok değerli biri haline gelmişti. Her şeyi ile.
Yanıma bi tepsi ile döndüğünde doğrulmaya çalıştım. Birkaç yudum çorba içmeme yardımcı olup ilaç içirerek uzanmamı sağladı. Yüzümdeki yaralara pansuman yaparken onu izledim. Kusursuzdu. Tüm hareketleri, yüzüme odaklanan kahverengi gözleri, duyarlılığı ve sorumlulukları ile, her şeyi ile beni kendine hayran bırakıyordu.
"Burda olmaman lazım." farkında olmadan ağzımdan dökülen cümleler ile sevgi dolu bakışlarını bana yöneltti. Sıcacık bakışları, içimi ısıtmıştı. İncecik narin ellerini saçlarımda ve yanağımda gezdirerek okşadı.
"Bunları düşünme, Chifuyu. Sana yeterince haksızlık ettim."
"Ama sevgilin-" alnıma bastırılan dudaklar ile cümlem yarıda kesilmiş öylece ona bakıyordum.
Tekrar yastığıma gömülürken uzun koluna tutunarak gözlerimi ona diktim. Baş ucuma oturmuş, yüzümün her hattını inceleyerek bana bakıp yanaklarımı okşuyordu.
Onun gibi birini hak etmek için ne yapmıştım? Düşünceler dünyamda gezinirken yorgunlukla uykuya daldım. Dağınık nemli saçlarımda gezinen uzun parmakları, huzur bulmamı sağlayan tek şeydi.
Saçlarımda gezinen dudakların ve ara ara bırakılan öpücüklerin hayal ürünüm olup olmadığını bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red strings of fate | bajifuyu
FanfictionJaponyada yıllar içerisinde artan depresyon ve intihar oranları gelecekteki nüfus kıtlığına sebep olmuş, Yukari yasasının yürürlüğe girmesine neden olmuştur. Ülkenin genç bireyleri, 18 yaşlarına girince evlenecekleri eşlerinin kim olduğuna dair bild...