Bölümü düzenlemeden atıyorum... Kusura bakmayın daha sonra düzenleyeceğim.
Keyifli okumalar•
Bakışlarını kaçırdı...
Dakikalardır Dilruba ile göz göze geldiğinden çok göz göze geldiği babasından bir kez daha kaçırdı bakışlarını. Mavi bardak altlıklarına baktı, oradan iki şekerli demli çayına, ardından üzerine soğumasın diye bir örtü örttükleri çaydanlığa baktı.
Bu ılık gecede masada bir sohbet dönüyor amma ve lakin Yiğit asla bu sohbete dahil olmuyordu. Babası ile aşıklar gibi sürekli göz göze gelmesinden anlaşılıyordu gecenin sonunda malum konunun açılacağı.
Bunun tüm ailenin ortasında konuşulmasını elbette istemezdi. Yiğit uygun bir zamanda uygun bir dille anlatırdı ne olup ne bittiğini ama bu büyüklerin istedikleri ne ise her şeyi tüm ailenin ortasında konuşuyorlardı.
Derin bir solukla doldurdu ciğerlerini. Yaklaşık yarım saattir ayağının dibinde mırıl mırıl dönen Limon'a baktı. Yiğit ona dönünce bir tur etrafında dönüp kuyruğunu sürttü pantolonuna. Yiğit'e karşı ayrı bir sevgisi vardı bu kedinin, onca insanın içinde onun dizinin dibinden ayrılmıyordu bir türlü.
Etti edemedi sandalyesini geri iterek ayaklandı, duvarın dibinde duran tatlı su şişelerinden birini alıp Limon'un demir tasına biraz su doldurdu.
Köyde birkaç tane çeşmeden tatlı su akardı. Onlar da oradan getirirlerdi suyu. İçmek için yemek için onu kullanırlardı. Evin musluğundan Akabe su acıydı biraz bu yüzden temizlik için falan kullanılıyordu.
Hızla başını eğip suyu içmeye başlayan kedi ile dudaklarında bir gülümseme peyda oldu. Elini uzatıp biraz sırtını sevdi kedinin, başını okşadı, sonra doğruldu. O elini çırpıp masaya doğru giderken Limon başını kaldırıp Yiğit'e baktı. Onun gittiğini görünce nazlı nazlı adımlarla yine ayağının dibinde bitti. Hemen oturuverdi yanına.
Başını salladı Yiğit iki yana. Bir tövbe çekti içinden. Zaten odaklanamıyordu, bir de bu kedi ayrılmıyordu ayağının dibinden. Uzanıp bardağının dibinde kalan bir yudum çayı dikti kafasına. Boğazı yandı ama çaktırmadı kimseye.
Tam karşısındaki mutlu aile tablolarında gezdirdi gözlerini. Fatih abisi yine Yasemin yengesi ile kıkırdayarak bir şeyler konuşuyordu. Mustafa abisi kucağına kızını almış Mihrimah yengesi ile onu seviyordu. Fatma ile Yusuf notlarını karşılaştırıyor her zamanki gibi Fatma galip geliyordu. Annesi babası ile konuşuyor, Gazel boş boş etrafa bakıyor muhtemelen birilerinin açığını arıyordu. Bir Harun vardı sıkıntıyla çayını yudumlayan bir de kendisi... Yanı boştu, tam yanında Dilruba'nın yeri hazırdı.
Boğazını temizledi dikkat çekebilmek için. Fatih abisinin şerrinden korksa da çay bardağını uzattı Yasemin'e doğru. Demlik onun önündeydi çünkü. "Yenge sana zahmet." diye mırıldandı. Yasemin başını sallayıp bardağa demli bir çay doldururken tekrar babası ile kesişti Yiğit'in gözleri.
Yaşlı adam olmayan göbeğini sıvazlayıp ilgisini tamamen oğluna çevirdi. "Ee Yiğit anlat bakalım." Tüm aile sohbeti bırakıp Yiğit'e döndüğünde konuşmaya başladı, ama ne konuştuğunu ne söylediğini o dahi bilmiyordu. Lafa öyle bir yerden girdi ki babası dahi gülmemek için kendini zor tuttu.
Önce boğazını temizledi, çayından bir yudum alıp araladı dudaklarını. "Demirler'le olan arsa işini hallettim baba. Sorun çıkaramazlar artık."
Bıyık altından güldü babası. Onun dışında Fatih gülüşünü hiç saklamıyor zamanında kendinin geçtiği yoldan geçen kardeşine baka baka sırıtıyordu.
"Biliyorum oğlum." Somyada doğrulup öne doğru geldi yaşlı adam. Kollarını masaya yasladı ciddi bir surat ifadesine büründü.
"Senden kaçmaz o işler, biliyorum halledeceğini. Anan bana bir şeyden bahsetti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZILCA
Historical FictionHafiften yaklaştı Yiğit. Bununla birlikte aynı anda geri gitti Dilruba. Yere bıraktığı bidona takılsa da Yiğit'e kalmadan toparladı kendini, azıcık utandı al al oldu yanağı. Öksürdü, soracağı sorudan emin olmayarak şöyle bir etrafta gezdirdi gözler...