3| ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİK

1K 112 44
                                    

"Başı eğik olanın celladı çok olur"

Ve kapı açıldı. Karşısındaydı işte. Karşısındaki onun gerçeğiydi. Yüzüne tokat gibi çarpan gerçeği kanlı canlı karşısında ona gelin olmasını bekliyordu.

"Korkuyorum ben. Bırakmayın beni burada. Kapatmayın kapıyı" diye ağlamaklı bir sesle yalvarırcasına aynı cümleleri peşi sıra tekrar tekrar sayıklıyordu Civan.
Korku dolu bakışlarla etrafı inceliyor, gözü sürekli yüzünün yabancısı olduğu karşısında duran kıza takılıyordu.
Sesini duyuramadıkça korkusu katlanıyor, korkusu katlandıkça simsiyah gözleri yuvalarından çıkacak gibi büyüyordu.

Bir hışım duvağını açıp Civan'ın yanına doğru koştu Zümra.
Kendisine yabancı bu kızın yanına yaklaşması Civan'ı daha da tedirgin etmiş, sesinin yükselmesine sebep olmuştu.
"İyi misin?" diyebildi sadece Zümra. Ne yapacağını bilemiyordu. Her şeye, herkese yabancıydı.

"Su, su vereyim mi sana? İyi gelir belki"

Cevap vermedi Civan, sanki kilitlenmiş gibiydi. Sürekli aynı cümleleri tekrar ediyordu. Ne sakinleşmeye yanaşıyor ne de Zümra'yı bir adım yanına yaklaştırıyordu.
Korkmuştu Zümra.
Odanın kapısını açıp kapının az ilerisinde bekleyen adamlara seslendi:
"Yardım edin, iyi değil."

Adamlardan birisi Civan'ın yanına koşarken diğeri endişesini maskeleyen bir ifade ile hızla düğün alanına yöneldi.

O sırada misafirleri uğurlamakta olan Yakup beye eşlik eden Cabir'in kulağına eğildi ve bir şeyler fısıldadı. Adamın söyledikleriyle Cabir'in yüzüne yine en tanıdık ifadesi oturmuştu; öfke.
Cabir'in değişen yüzünden bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı Sare. Gidip olaya müdahale etmek istese de Cabir'i aşamayacağının farkındaydı.
Cabir başıyla adama git işareti yaptıktan sonra kendisi misafirleri geçirme işini tamamen babasına devredip hızla yukarı yöneldi.

Odanın yarıya kadar açık kapısının ardından kardeşinin sesini duyuyordu. Hışımla odaya daldı.
"Ne oluyor burada? Ne yaptın ona?"
"Ben... ben hiçbir şey yapmadım. Korktu herhalde, bilmiyorum." diyebildi sadece ağlamaklı sesini gizlemeye çalışırken Zümra.
"Niye bu halde o zaman?"
"Bilmiyorum, yemin ederim ben hiçbir şey yapmadım."

Cabir de biliyordu Zümra'nın hiçbir suçu olmadığını. Ortada bir suç yoktu aslında.
Civan insanlığın en saf, en masum haliydi. Duygularını maskelemeyi bilmiyor, içinden geleni akıl süzgecinden geçirmeden dışına yansıtıyor diye bir suçlu aranamazdı ki. Bu ne onun ne de karşısındakinin kabahatiydi.
Ama Cabir'in ceza kesmesi için bir kabahate ya da kabahatliye ihtiyacı olmazdı.

"Bana bak, o aklından ne geçiyor anlamıyorum sanma. Sen Civan'ın karısısın artık. Senin bu kapıdan çıkışın yok." dedi kolunu koparırcasına sıktığı Zümra'ya.

Sonra Civan'a döndü. İrkildi Civan. Gözleri korku ve şaşkınlık ile büyümüştü ağabeyinin hiddetine karşın. Doğru söylemişlerdi; kötülüğe alışmak hayreti yok etmiyordu.
İki elini Civan'ın iki omuzuna koyup gözlerini Civan'ın gözlerine dikti ve "Bundan sonra bu odada onunla kalacaksın" dedi Zümra'yı işaret ederek ve odadan ayrıldı.

Civan'ın ağlayışları, tutturuşları kesilmişti. O da biliyor, tanıyordu ağabeyini. Karşısında bütün yakarışların boş olduğunu çok iyi biliyordu. Bir bir çocuk saflığıyla bile kavramıştı bunu.
Bulunduğu duruma ayak uydurmak zorunda olduğunu anlamış bir şekilde odanın ortasında öylece durup kendisine bakan Zümra'ya baktı.
"Ama, ama ben seni tanımıyorum ki. Ben çok korkuyorum." diyebildi sadece.

DÜÇARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin