'Jeongin,kalk hadi.'
Hala uyanmamış olan küçük tilkiyle tedirginlik seviyem artarken yan tarafımda hissettiğim hareketlilikle o tarafa dönmüştüm.
'Bu onu uyandırır.'
'Onu zehirlemediğini nerden bileceğim?'
'Herşey eskide kaldı,şimdi sebepsiz yere neden onu zehirleyeyim?'
'Söyleyecek o kadar şey vardı ki şuan yüzüne karşı.Ama neyse.Şimdi Jeongini buradan alıp gidiyorum.Bir daha asla benim ve oğlumun karşısına çıkma,çıkmayın.'
Önümdeki beden kıpırdanmaya başlayan bedenle bakışlarımı ona yöneltmiştim.Jeongin uyuşuk gözlerle bana bakıyordu.
'Hyung..?'
'Dikleş.'
Dirseklerine destek verip oturmasını sağladım.Etrafına bakınmış,lacivert gözleri nefret bile etmediği bir çift kahvelere denk geldiğinde bir süreliğine duraklamıştı.
İkisi birbirlerinin gözlerinin içinde geçmişin kumlarını savururken ayağa kalktım.Burada özellikle de onunla aynı ortamda olmayı istemiyorum.
'Gidiyoruz Innie.'
Direkt olarak koltuktan kalkmış ve üzerini düzeltmişti.Seungmin tekrardan yanıma yaklaştığında Jeongin delici gözlerini ona doğrultmuştu.
'Telefonun.'
Sakince ince parmaklarıyla telefonunu almış ve Seungminin yüzüne dahi bakmadan kapıya yönelmişti.
'Mingi,onları şirkete bırak.'
Arkama dönüp Chana baktığımda koyu yeşil gözlerinin üstümde gezindiğini farketmiştim.Fakat Minginin devamında bizi takip edip etmeyeceğini nereden bilecektim? Telefonumdan Yunhoya bulunduğumuz yerin konumunu ve hemen gelmesini mesaj atmıştım bile.
'Gerek yok.Birazdan bizimkiler gelirler.'
Telefonu paltomun cebine koyup Jeonginin peşinden kapıya ilerledim gerimde ne bıraktığımı bilmeden..
**
Chan
Açtığım kaçıncı içki şişesiydi bu artık sayamıyordum.Hayalin aklımı başımdan alıyor.Sensiz karanlığın ortasında kalıyorum yapayalnız.
İkimizde hatalar yaptık,en çokta ben.Pişmanlığım ve vicdanım öldürüyor her geçen gün beni.
Ah benim masum sevgilim.Affedilecek hiçbir yanım yok ama senden vazgeçecek halim de yok.Senden öncesi yoktu senden sonrası da yok.
Kalbimin her atışı senin için.Benden nefret de etsen sana kıyabilir miyim sanıyorsun? Lisede saçmaladım hem de çok.
Sevgilim dediğim aşkından kör olduğum insana kendi elimle zarar verdim..Seni üzdüm,ağlattım.Ama artık izin vermeyeceğim.Sana hiçkimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim.
Ellerinde ölmeye bile razıyım sadece seni istiyorum artık.
Beraber oğlumuzu büyütelim ona güzel bir gelecek hazırlayalım istiyorum ama hakkım yok değil mi?
Keşke sana atılan iftiralara sağır olsaydım.
Keşke gözyaşlarının,çektiğin acıların sebebi ben olmasaydım.
Her anında yanında olup o baban olacak vasıfsızın sana zarar vermesine izin vermeseydim.
Artık sen nasıl istiyorsan öyle bir insan olacağım.
Sana uzanan bütün kötü elleri parçalayıp atacağım.
Sadece sen,seninle,senle,sevdiğim senle..Sen sadece sen.Istiyorum deli gibi seni.
Rüyalarıma giriyorsun.Uyanmayı istemiyorum hiç.Keşke sonsuza kadar uyusam.Rüyalarımda bari izleyebilsem o muhteşem olan seni.
Aşkım,beni affet lütfen.Bizi bu hale getirdiğim için affet beni lütfen.
Elimdeki kadehten bir yudum daha alıyorum.Tatlı ve kırmızı sıvı iniyor boğazımdan aşağı.
Beliriyorsun birden karşımdaki koltukta.Bembeyazsın sevgilim tıpkı bir melek gibi..
Narince oturup bana bakıyorsun tüm o güzelliğinle.Senin kanatların nerede?
Şarap gibi kıpkırmızı olan dudakların,altın sarısı saçların,bembeyaz teninle uyum sağlayan güzel kıyafetin.Beni öldüreceksin.
Sevimli gülümsemen yayılıyor güzel yüzüne.
Kendimde bulduğum güçle kalkıyorum yapışmak üzere olduğum koltuktan.
Sana ilerliyorum.Sen ise seyrediyorsun hareketlerimi sakince.Yanına ulaştığımda sende ayağa kalkıyorsun.
Aramızdaki boy farkından dolayı minicik kalıyorsun karşımda.Biz susuyoruz,gözlerimiz konuşuyor.
'Seni çok seviyorum..'
Susuyorsun sadece.Peki,suskunluğun bile güzel.
Elim yavaşça belini kavrıyor.Hala ses yok.
Ellerin omuzlarıma çıkıyor.Çok narinsin,seni ömrümün sonuna kadar böyle izleyebilirim.
Diğer elimle yanağını kaybetmekten korkarcasına okşuyorum.Korkuyorum zaten.
Gerçi sen benden çoktan gittin değil mi?
Bu gerçek acı verici bir şekilde çarpıyor suratıma.
Hayalsin.Bu gerçek olamaz.
Ama hayalinle yaşarım ben.
Nadir bir çiçeksin.
Ensemden tutup ikimizide koltuğa sürüklüyorsun.Sen oturuyorsun başımı da dizlerine koyuyorsun.
Saçlarıma yerleştirdiğin minik elin gezintiye çıkıyor sakince.Fakat bir terslik var.
'Kollarımın senin yüzünden morardığını hatırlıyor musun Chris?'
Tüm beyazlık yerini acımasız bir siyaha bıraktı.Ne oluyor?
Kafamı kaldırıp sana dikiyorum gözlerimi.
Az önceki masumluğundan eser yok.Siyah ele geçirdi her yeri...
Öfkeyle bilenmiş gözlerinle beni yaralıyorsun.
Acı dolu bir çığlık yankılanıyor odada.Ikimizde sesin geldiği yöne odaklanıyoruz.
Melek misali olan sen varsın karşımızda.
Zincirlerin arasında gözlerinden incilerin süzülüyor.
'Senin yüzünden acı çekiyor.Onun karşısına çıkmak zorunda mısın?'
İki tabe Changbinle aynı ortamdaydım.
Beyaz ve siyah birbirine düşman ama birlikte muhteşem olan iki renk.
Beni ittirip dirseklerimin üzerine düşmemi sağlıyorsun.
'Senin yüzünden içi kan ağlarken bile gülümseyebiliyor.Seninde acı çekmen gerek! Belki o zaman durumlar eşitlenir!'
Elinde bir kılıç beliriyor.Öldüreceksin beni.
Beyaz olan Changbinin çığlıkları daha da yükseliyor.Zincirler kıpkırmızı bir halde.Onun yanına gitmeye çalışacakken kılıcı boynuma doğrultuyor diğer Changbin.
'Sen! Belki sen olmasaydın bunca acıyı yaşamazdı! Şimdi sıra sende!'
Kılıcı havaya kaldırıyor.
Bana doğru hızla indirecekken çığlık atarak kalkıyorum yerimden.
Bir dakika,odamdayım?
Ter içindeydim ve titriyorum.
Rüya mıydı yani?
Ellerimle gözlerimi ovuyorum.Şimdi ağlamanın sırası mıydı?
Beni dinlemiyor ki gözyaşlarım.
Her biri akıp gidiyor yanağımdan aşağı.
Cidden mahvolmuş bir haldeyim..
--------------------------------------------------------------------
Görüşürüz
🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thunderous
Fanfiction'Biz tehlikeyiz bin.Hem yan yana gelmemeli hem de çok uzaklaşmamalıyız.Yok olmalıyız,yoksa etrafımızdaki herkes zarar görecek.' Chanchang,Woosan,Taegyu /Mpreg/ Başlangıç, 06.09.21 Bitiş, 11.04.22