"Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Minho'nun böyle bir şey yapmasının imkanı yok kendinize gelin. Asılsız ithamlarınızı da bir kenara bırakın artık."
Minho'ya dönüp gülümsedim.
"Hadi yolumuza gidelim. Söylenenleri umursama."
Kafasını usulca sallayıp bana ayak uydurduğunda az önceki çocuk arkamızdan bağırmaya başlamıştı.
"Yani bilmiyordun. Üzücü. Tacizci birisine bu kadar güvenmek... Seni çok üzerler. Benden demesi. Hem ayrıca sen aldatılmış olmuyor musun ya bu durumda?"
Bunları gram takmamam lazım ancak söyledikleri öyle çok sinirimi bozmuştu ki olduğum yerde çenem kasıldı ve sağ elim yumruk şeklini aldı.
Minho bunu görmüş olacaktı ki endişeli gözlerle bana baktı.
"Doğruyu söyleyip söylemediğini merak ediyor olmalısın? Tabii bu senin hakkın. Buraya gelmeden önce sana her şeyi anlatmalıydım. Böylece seninle bu şekilde dalga geçemezlerdi. Benim hatam Jisung, çok üzgünüm."
"Neden üzgünsün ki? Senin bir hatan yok. Söylediklerinin doğru olmadığını zaten biliyorum. Sadece konuşulanlara, arkamızdan söylenenlere sinirlendim o kadar. Sana güveniyorum ve asla böyle bir şey yapmayacağını biliyorum sevgilim."
"Ama..."
"Ama ne? Doğru diyemiyorsun değil mi korkak?!"
"Bunların derdi ne?"
Minho'nun elini bırakmış arkamızdaki kalabalığa doğru dönmüştüm.
"Siz çenenizi kapayacak mısınız artık?! Beni kandıramazsınız o yüzden elimden bir kaza çıkmadan suçlamayı ve söylenmeyi bırakın!"
"Senin sevgilin kendisinden korkan alt sınıf bir küçüğüne isteği dışında dokundu. Üstelik bununla da kalmadı, biz gelmesek-"
"Sus artık, yeter!"
Son cümleyi kuran çocuğa doğru büyük adımlarla gitmiş, arkasından sakin olması için seslenip onu durdurmaya çalışan endişeli sevgilisini dahi duymayacak bir öfkeyle yüzünün ortasına sert bir yumruk indirmişti.
Birkaç kişi burnu kanlar içinde kalan çocuğun yanına eğilip ona peçete uzatıp iyi olup olmadığını sorarken diğer bir grup, Jisung'u tutup daha başka ve geri dönülemeyecek şekilde sonuçlanabilecek darbelere engel olmaya çalışıyordu.
Minho ise çoktan yanına gelmiş onu sakinleştirmek için kelimeler sıralamaya başlamıştı.
"Buna çok pişman olacaksın ve seni şikayet edeceğim anladın mı beni?"
"Et tabi çok bile durdun. Peki bu yaptıklarınızın yanınıza kalacağını mı sanıyorsunuz?"
"Sakin ol lütfen. Seni kışkırtmalarına izin verme. Gidelim hadi."
Etrafımdaki insanları uzaklaştırıp elimden tutup çekiştirdiğinde biraz da olsa rahatlamış kafa sallayarak onu onaylamıştım.
"Pekala. Evimize gidelim."
"Doğru söyleyip söylemediğimizi hiç merak etmiyor musun yani? Peki o zaman bunu nasıl açıklayacaksın söyle bakalım."
Önüne uzatılan telefondaki video görüntüsünü gören Jisung olduğu yerde taş kesilmiş elini kurtarırken ağır ağır Minho'ya dönmüştü.
"B-bu da ne demek oluyor? Haklılar mıydı yani? S-sen nasıl-"
"Jisung sandığın gibi değil. Gerçekten. Her şeyi açıklayacağım."