2.BÖLÜM-Gençlik Hatası-

7.4K 284 2
                                    

Sabah ışığı yüzüme vururken uyanmamak için ısrar ediyordu gözlerim ama karnımda beni gıdıklamaya çalışan o minik elleri hissedince artık daha fazla dayanamadım çektim yatağa cimcimeyi. Başladım gıdıklamaya.

-Yeter.. dur.. artık.. Nis.. an.. abla daha.. Daya.. namıyorum

Deyince yanıma yatırıp bir güzel öptüm. En küçüklerimizden olan Ece'yi. Tabi tüm yurt bizim seslerimize uyanmıştı. Gürültüden dolayı bazıları huysuzlansada söz konusu ben olunca ses etmiyorlardı. Çünkü ben buradaki tüm çocuklardan büyük olduğum için hepsine anne, baba, abla olmayı kendime bir görev edinmiştim. Hepsini sever hepsiyle ayrı ayrı ilgilenmeye çalışırdım. Fakat bugün başkaydı. Bugün bambaşkaydı. Düneyin burada yıllardır bize ablalık yapan Selime abladan yani o benim ikinci annem sayılır. Hemde isim annem derdim ona. Çünkü benim ismimi o koymuş. Beni yurda bıraktıklarında Nisan ayıymış. E ismimde olmayınca Selime abla da Nisan ayı gibi hep çiçekler açsın hayatında diye koymuş adımı. Neyse gelelim önemli mevzuya düneyin Selime abladan zorla annem ve babamın adreslerini öğrenmiştim. O ısrarla gitme dese bile ben gidecektim. Ben emindim işte kesin bir şey olmuştu, bir sıkıntı olmuştu da beni bırakmak zorunda kalmışlardı. Yoksa asla biricik kızlarını bırakmazlardı değil mi?
Gece boyunca beni ilk kez görünce ne yapacaklarını, ne konuşacağımızı, ilk sarılışımızı hâyâl etmiştim. Ama şimdi gerçek olacaktı her şey.

Evet Nisan ayıydı işte. Çiçekler çıkmaya başlamış. Güneş terletmiyor ama hem içimizi hemde bizi ısıtmaya yetiyordu işte. Hele de o kuş sesleri. Daha fazla dayanamadım bir yandan zıplayıp bir yandan da yurttaki odamızın pencerelerini açıyordum ağzımda da o şarkıyla. "Baharda kuşlar gibi geldin kondun dalıma." Bugün bende o kuşlar gibi konacaktım annemle babamın yanına. Bugün okula değil onlara gidecektim işte. Ama Selime abla bunu bilmediği için koşa koşa işlerimi halledip formamı giymeye başladım. Lise üçe gidiyordum. Ama en çalışkanlardandım birgün annemle babamın karşısına çıkarsam anlatmak için gecemi gündüzüne katıp ders çalışıyordum.

Ben ağzım kulaklarımda bunları düşünürken Ece dibime girmiş gözümün önünde elini sallayıp
-Hadi Nisan abla kahvaltı yapmadım daha geç kalacam.
(Ben mutluluktan salaklaşmış bir şekilde)
-Eee cimcime git kahvaltını yap o zaman
-Sen hani hergün benim saçımı örüyosun ya örmeye başlasan mı diyorum artık.

Demesiyle ikimizde kıkırdamaya başladık. Ben hemen toparlanıp ördüm ipek saçlarını Ece'nin.

Sonra herkes yavaş yavaş okullarına gitmeye başlamıştı. Bende okula gidiyormuş gibi çantamı aldım ama içine kitaplarımı değilde annem ve babam onlarda kalmam için ısrar edeceklerini bildiğim için kıyafetlerimi doldurdum. Sırtıma taktım. Merdivenleri inmeye başladım o pembe duvarlara son kez bakıyormuş gibi.
Bir baktımki Selime abla yeni gelen bebeğe biberonla süt içiriyor. Hemen gittim yanına ve yanaklarını sıka sıka öpmeye başladım.

-Dur deli kız, dur! Yanaklarımı koparacaksın şimdi.
-Napıyım çok seviyom.
-Ben de seni çok seviyorum ama harfleri yutma  -yom değil  -yorum.
-(göz devirerek) Tamam tamam Sultanım. Yürüyen Türk Dil Kurum'um. Seviyorum. Oldu mu?
-Heh şimdi oldu işte.
-Neyse ben gidiyom. Okula geç kalıcam.
Deyip koşmaya başladımki arkamdan sesini duydum.
-Hâlâ daha gidiyom diyor bu kız beni deli edecek.

Bende gülerek koşmaya devam ettim. Artık bir dakika bile sabredemezdim. Normalde otobüse binerdim ama hem vakit kaybetmemek için hemde adresi tanımadığım için taksi durağına gittim. Yanımda da tüm biriktirdiğim para. Arabaya bindim. Adama adresin yazılı olduğu kâğıdı ve bütün paramı verdim.

-Abi benim tüm param bu, nolur beni bu adrese götür. Diye yalvarmaya başlayınca
Adam dayanamayıp
-Tamam götürecem. Dedi

Ben sanki bana dünyaları vermiş gibi sevinçten bin kere teşekkür etmiştim. Heyecandan bacaklarımı ve dizlerimi biribirine vurmaktan yorulmuştumki abi taksiyi durdurup
-Kızım geldik, verdiğin adres burası.
Deyince tekrar teşekkür edip indim arabadan. Ben iner inmez taksi hareket edip uzaklaşmaya başlamıştı bile. Bende hemen önümdeki eve başımı çevirdim bakmaya başladım. Tek katlı, bahçeli, müstakil bir evdi. Tam hayalimdeki gibiydi. Bahçe duvarından göründüğü kadarıyla çeşit çeşit meyve ağaçları ve çocuk sesleri geliyırdu cıvıl cıvıl. Yoksa benim kardeşlerim mi var diye geçirdim içimden. Düşünmeyi bırakıp direkt bahçe kapısına geldim açtım kapıyı içeri girdim. Ama içeridekiler o kadar mutluyduki sanki hiç kapı açılmamış biri gelmemiş gibi devam ediyorlardı. Bir çocuk iplerle ağaca bağlı olan salıncakta sallanırken babam olduğunu tahmin ettiğim adam onu sallıyordu. Bir çocukta sandalyeye oturmuş annem olduğunu tahmin ettiğim kadın ise ona yemek yedirmek için çeşitli şebeklikler yapıyordu.

Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum salıncaktaki çocuk parmağıyla beni göstererek
-Bak baba, abla gelmiş
Dedi. Adam ve kadında beni yeni görmüş olacakki ikisi birden bana doğru gelince
Gözlerim dolmaya başlamıştı sanki gözümü kırpsam durduramıycam kendimi ve yağmurlarım  sel olacaktı sanki. O sırada kadın gelip
-Kimsiniz? Buyurun, birine mi bakmıştınız? Dedi.
Bende hemen toparlanmaya çalışarak
-Siz Hasan ve Emine değil misiniz?
Deyince ikisinin birden gözleri açıldı. Bu sefer adam
-Evet biziz de sen kimsin?
-B. bben siz.. sizin kızınızım. Hani şu yetimhaneye bıraktığınız. Dedim
Bu sefer bakışlarıyla ikisi de hem şaşırmış beni inceliyor hem de sinirlenmişlerdi. Ama adam anlamadığım kadar çok sinirlenip kadının kulağına bir şeyler deyip eve girdi. Girer girmez kadında
-Eee, yani bırakmışız işte ne diye geldin o zaman. Deyince içeri girdiğim andan istenmediğimi anladığım hâlde bu sefer başımdan aşağı kaynar sular boşalmıştı sanki. Ağlamaya başlamıştım bu sefer
-Niye bıraktınız bari onu söyleyin. Diyebildim sadece hıçkırıklarım gerisine izin vermedi.
-Gençlik hatası işte oldu bitti. Dedi
-GeNçlik HaTası İşte Oldu BiTti.
-GENÇLİK HATASI İŞTE OLDU BİTTİ.

Başımda bin tane ses dönerken kulaklarım uğuldarken sanki beynimin içinden herkes"Gençlik hatası işte oldu bitti. "diye bağırıyordu. O sırada başımdan aşağı bir kova su dökülünce gözlerimi açmaya çalıştım ama bir süre açamadım ellerim yukarıdan tavana bağlıydı ve tüm ağırlığımı bıraktığım için sanki kollarım kopacak gibi ağrıyordu.Gözlerimi zorda olsa kırpıştırırken

-Uyandın demek ha. Başkan, başkan uyandı.

Deyince olan onca şeyin her zaman gördüğüm aynı rüya olduğunu anlamıştım.

NİSAN YAĞMURUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin