9.BÖLÜM-Hayal Kırıklığı-

5.2K 275 23
                                    

Başımdaki ağrı çok fazlaydı. Hatta dayanılamayacak kadar. Gözlerimi açmaya çalıştım ama  sadece çalıştım. Bana ne olmuştu böyle?

Hatırlamaya çalıştım. Hastaneden çıkmıştım en son. Kapıda Öykü'yü bekliyordum. Sonra teyzeyle karşıya geçmiştik.

Evet, hatırladım. Beni bayıltmışlardı. Teröristler kaçırmış olmalıydı.İşin tuhaf tarafı ben rahat bir yatakta yatıyordum şuan. Ve ellerim bağlı değildi.

Etrafa göz gezdirdim. Burası nasıl bir yer böyle. Bakınca bile içim karardı. Oda gibi ama değil gibide. Odamsı bir yer işte. Ve olan tek eşya yattığım yatak.

Bir sağda bir solda çıkış vardı ama ikisinde de kapı yoktu. Ve çıkışların başında da ikişer adam bekliyordu. Hepsinin yüzü maskeliydi.

Yerimden kalktım. Kalkmamla başımdaki ağrı artık dayanılamayacak derecede bir ağrı  oldu.

Ve başım döndü. Kalktığım yere geri oturmak zorunda kaldım.Sonra daha yavaş hareketlerle kalktım yerimden.

Adamlara doğru gittim. Ve şok oldum. Hiçbirinin silahı yoktu. Bu işte bir iş vardı gerçekten.

Bir adamın yanına gitmeye başladım. Adam hemen arkasına döndü. Ben kendimi savunmak için ellerimi kaldırdım ama adam hiçbir şey yapmıyordu. En son içime kaçan sesimi bulup

-"Siz kimsiniz? Beni neden kaçırdınız? Cevap versenize. Size diyorum. "

Uzun süre bir şey demediler. Onlar saldırmazsa ben saldırırdım. Beni kaçırdıklarına göre iyi insan olmadıkları belliydi zaten.

Önümdeki adama sağlam bir yumruk geçirdim. Daha ne olduğunu anlamasına izin vermeden tekme attım bacak arasına.

O sırada iki büklüm olunca yanındaki adam gelip beni arkadan kollarımdan tutmuştu bile. Arkamdaki adamın da karnına, dirseğimi geçirdim. Beklemeden önümdeki çıkışa doğru koşmaya başladım.

Uzun bir koridordu. Ben koşuyordum ama sadece ben. İkiside peşimden gelmiyordu. Tekrar eski yerlerini aldılar. Şuanlık bunu takamazdım.

Boşverip koşmaya devam ettim. Arada girişler vardı. Ve yine kapıları yoktu. Bir sağa bir sola sapıyordum. Burası bir labirentti. Hiçbir eşya olmayan ve tüm duvarları gri olan bir labirent.

Artık koşamıyordum, gücüm tükenmişti ne bir çıkış vardı, ne de beni kovalayan biri. Ama ben devam ettim.

Eskisi kadar hızlı olmasada koşmaya devam ettim. Ve büyük bir salon gibi bir yer ama salon değil. Salonumsu bir yere geldim.

Durdum çünkü artık değil koşmaya, yürümeye bile mecalim yoktu. Ve yaralarım fena sızlıyordu. Dikişlerimde patlamıştı büyük ihtimal.

Dayanamayıp bir köşeye çöktüm. Duvara yaslanarak soluklanmaya başladım. O sırada çıkışın olduğu yerden adım sesleri gelmeye başladı.

Ve benimde içimde bir korku belirdi. Normalde korkmazdım. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu çünkü.

Ama burada beni asıl korkutan şey bu bilinmezlikti. Ne olacağını bilememek. Daha beni kimin kaçırdığını bile bilmiyordum.

Terörler desem niye böyle kibar davransınlar direkt keskin nişancıyla vurmaları gerekirdi. Çünkü onlara göre ben içlerine sızmış bir haindim. Benden alacakları canımdan başka bir şeyim yoktu.

Başkada aklıma kimse gelmiyordu. Neredeyse kafayı yiyecektim. Biraz kan kaybetmiş olduğumdan ve beni bayılttıklarından dolayı başım dönüyordu ayakta durmakta zorlanıyordum.

Ama o, düşman gelmeden önceydi. Hemen kendimi toparlamalıydım. Adım sesleri daha da yaklaşınca ayağa kalktım.Kendime gelmek için kendimi silkeledim ve gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım.

Elimden geldiğince dik durdum. Ve başımı, gelen adamlara çevirdim. İçeriye altı adam girmişti. Bir kişi hariç hepsi maskelilerdi.

Şoka girdim çünkü maskeli olmayan adam, benim iki ay önce verdiğim istihbaratla yakalattığım Çakır'dı.

Pis sırıtışıyla yaklaştı. Ve ellerini iki yana açıp, sarı dişlerini gösterdi. Bana doğru yürüyüp

-"Evet, dava arkadaşım Rojin, seni askerlerin elinden kurtarmaya geldim. Ve gördüğün gibi kurtardım. Seninle davamız için savaşacağız."
-"Ne Rojin'i be, ben Üstteğmen Nisan'ım. Yani askerim. Senin davanı bitirmek ve senin gibileri ortadan kaldırmak için yemin ettim. "

Deyip öne doğru bir iki adım attım. Karşımdaki Çakır'a tam vuracaktımki iki adam beni iki kolumdan kıpırdayamayacağım kadar sıkı tuttular. Ama yine canımı yakmıyorlardı. Ve bu benim daha çok kafamı karıştırıyorlardı. Hemen konuştum.

-"Sen hapiste değil miydin?Seni... "

Deyince hemen sözümü kesti kahkahasıyla,dibime kadar girdi ve
-"Ben içerden kaçmayı başardım. Seni de kurtardım. İkimiz birlik olursak karşımızda kimse duramaz. "
Bu seferde ben güldüm.

-"Biliyor musun Çakır? Ben askerim. Ama bildiğin askerlerden değilim. Suda yürüyüp izini belli etmeyen türden. Berzan'ın yanında beş ay kaldım. Ama ruhu bile duymadı. Hatta biliyor musun? Senin olduğun kampıda ben haber verdim. Senin orada olduğunu da ben söyledim. Benim için hiç zor olmadı. Ama gördüğüm kadarıyla sen beni incitmekten bayağı korkuyorsun. Hadi vursana ne duruyorsun. Senin gibi bir pislik... "

Dememle karnıma yumruğu geçirdi. O sırada ne olduğunu anlayamadım. Her yerden kırmızı ışık yanıyor. Ve tüm duvarlarda yüksek bir ses yankılanıyordu.

-"EĞİTİM BAŞARIYLA TAMAMLANMIŞTIR. "

Bu ses sürekli tekrarlanırken ben nolduğunu anlamaya çalışırken beni tutan adamlar beni bırakıp, Çakır'ı tuttular. Ve götürmeye başladılar. O sırada da Çakır bağırıyordu.

-"Sana bu yaptıklarını ödetecem. Göreceksin pişman edecem seni. "

Sesi uzaktan gelmeye devam ederken ben daha yeni anlamıştım olanları. Demek o yüzden tim kaçıyordu benden. Özkan bunun için özür diledi. Ve bana inanmadığı için öyle bakıyordu Serdar.

Bana güvenmedikleri için bir teste tabi tutmuşlardı. İşte o an diledim sadece. Keşke teröristler kaçırsaydı da bunu yaşamasaydım diye.

O sırada arkamdaki duvar, sürgülü bir kapı gibi yana açılmaya başladı. Ve dışarısı göründü. Bende son gücümü toplayıp dışarı çıktım. Ve yürümeye başladım.

Birçok duyguyu içimde barındırırken en baskın olanı öfkeydi. Ama başkalarına değil kendime.

Ne sanmıştımki tim güvenipte beni bir aile gibi aralarına alacaklarını mı? Kimse beni istemezken iki günlük adamlar mı beni kabul edeceklerdi.

Başımı kaldırdım. Yine bir Nisan yağmuru yağıyordu. Yüzüme akan damlalarla ağlamaya başladım. Benim yağmurlarımla Nisan yağmurları karıştı birbirine.

Benimse gittiğim yer belliydi. Başka gidecek yerim yoktu zaten. Ben buraya aittim. Başka yerler beni yabancılardı. Başka insanlarda, tıpkı şimdi olduğu gibi.

Tek sahip olduğum yerin bahçe kapısından girdim. Yağmura inat banka oturdum önce. Sonra cenin pozisyonuna girip bacaklarımı karnıma çekip kollarımı sardım ve uzandım banka.

Tıpkı çocukluğumdan beri yaptığım gibi. Her çaresiz hissettiğimde yetimhanenin bahçesindeki bankta yatarken bulurdum kendimi.

Evet ben bu gece Nisan Özer. Yıkılmaya bırakmış olduğum duvarlarımı en kuvvetlisinden tekrar örmüştüm.Kimsenin bir daha bu duvarları yıkmasına izin vermeyecektim. Ve kabul ettim bininci kere. Benim benden başka kimsem yoktu.

Bu kabullenişle, en güzel dostum olan uykunun kollarına bıraktım kendimi yine. Gözümde yaş, kalbimde binlerce kırıkla...

NİSAN YAĞMURUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin