8. BÖLÜM: YAŞAMAYI BİLMEYEN BALIK

53 10 46
                                    

Güzel okumalar!

Bölüm şarkıları; Dolu Kadehi Ters Tut, Sedef Sebüktekin- Gitme

Yüksek Sadakat- Döneceksin Diye Söz Ver

The Cinematic Orchestra- To Build A Home

Bu bölüm insanlara hayat bağışlayan ancak hayattan zorla koparılan Ömür Erez'e ithaf edilmiştir.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmazsanız sevinirim, bol sevgiler.

1. Kısım

Düşünsene, çocuktun.

Çocuktun ve yalnızdın.

Oysa hâlâ çocuksun ve yalnızsın.

Bir merhamete, sevgiye aç bir çocuktun. Oysa çocuklar doğdukları anda bunları içinde barındırırdı. Yüreğinde yaşattıklarına rağmen hafızalarda ölmek isterdi.

Çünkü her ölüm, acılı ama bir o kadar da gerçekti.

Ve her gerçek hafızalarda mimlenmiş hayali merhametlerden ibaretti.

Bir gece, bir ayaz ve bir korku nam salmıştı gökyüzüne. Keder vardı ama bunu yaratan da o adamdı.

Yolları yaratan da yok eden de oydu ama yarattığı yollardan kaçan da aynı adamdı.

Bu, yaratan ama yarattığına saygısı olmayan korkak bir iblisti.

"Efendim," dedi koruma saygılı sesiyle, korku vardı ama önce saygı vardı hareketlerinde.

"Söyle Efe," dedi başını dosyalardan kaldıran adam, keyfi yerindeydi ama alacağı haberle daha da keyifleneceğini biliyordu. "Mektup hanımefendiye ulaşmış."

İstediğini duyan adam rahatlıkla arkasına yaslandı, bakışları gökyüzünü bulurken dudaklarındaki tebessüm dostane ama bir o kadar da zehirleyiciydi.

"Gelecek," dedi teraslara asılı olan uçurtmaları izlerken. "Kendi isteğiyle yanıma, ayağıma gelecek."

"Nasıl bu kadar eminsiniz efendim?" dedi koruma korkuyla. Yalnız bir hata değil, bir istek bile öldürebilirdi onu.

"Canını seven birisi her şeyi yapar Efe," dedi adam soluk sesiyle. "Ve bu hanımefendi canını başka bir adama bağışlayacak kadar çok seviyor onu, fark etmese bile onun için ayağıma gelecek."

Ve kendi iyiliği için yanıma gelecek, diyemedi. Onu korurken öldürebilirim, diyemedi.

Biliyordu çünkü zamanında aynı şeyi kendisi yapmıştı.

Ve yine biliyordu, kendi kanından birisi de onun yaptığı gibi aynı şeyleri yapardı.

Bazı anıların içinde yok olmak, o anıların içinde takılı kalmaktan çok daha iyiydi. Yorulmuşluğumun, kırılmışlığımın en ufak bir emaresini o anıların içine hapsetmek ve belki de vazgeçmek bir kaçış değil, zaferdi.

Oysa şimdi en korktuğum anların arasında takılı kalıyordum ve elimden gelen hiçbir şey yoktu. Sağlıklı düşünemediğimi biliyor ama kimseye de güvenemiyordum, tek bir şeyi savunuyordu zihnim bana.

Güvenirsen öldürülürsün.

Hayır, diyememenin verdiği o azap... Yaşıyorum bak, diye haykıramamak ve kendimin kazandığını sandığım bu savaşta yine kendime mağlup olmak korkunç bir gerçekten ibaretti.

BİR, İKİ VE ÜÇ: BULDUM SENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin