-.-. .... .- -- --- -- .. .-.. . / - . .-

57 14 140
                                    

Levi, duvarlardan içeri girmekten nefret ediyordu. Hayatının tamamı denebilecek bir süreyi -çünkü tam şu an ölse bu söylem doğru olurdu ve olabildiğince anda kalmaya çalışıyordu- yeraltındaki o pislik yerde geçirmişti. Şimdiyse oranın tavanı açık halinde yaşamak ona farklı hissettiriyor denemezdi. Tek fark belki de Erwin'di ve sabah kalktığında onun kokusunu hissetmek gibi bir beklentisi yoktu. Aralarında mesafeye baktığında da yeterince uzak olduğunu anlayabilmişti lakin bu kokunun nasıl ona bulaşabildiğine bir türlü akıl sır erdirememişti. 5 dakikalık patates arasında gerçekten böylesine net bir geçiş olur muydu, merak etti.

Erwin; kahverengi genç atının üzerinde önden ilerlerken Hange ve Levi yan yana denebilecek kadar yakınlardı hemen arkasında. Hange, bu anı iyi değerlendirmesi gerektiğini ve Levi'a ufak da olsa bir iğneleme yapabileceğini düşündü. Tek yapması gereken bunu nasıl yapacağını çok iyi bir şekilde kurgulaması ve karar vermesiydi. Levi'n tüm kötü söylemlerine alışıktı ama bir türlü özel hayatı konusunda korumaya geçebilme ihtimalini kaldıramıyordu.

Tam Levi'a bir şey söylemek üzereyken insanların söyledikleri ilişti yine kulaklarına.

"Yine bir şey bulabilmişler gibi görünmüyor."

"Ne zaman buldular ki zaten? Boşuna bir heyecana kapılıp duruyorsun."

"Yüz ifadelerine baksana, aralarından birinin bile öldüğüne eminim. Kayboldu yalanını ne kadar sürdürebilirler ki?"

"Gerçekten kayboluyor da olabilirler. Duvarın ardı tam bir muamma."

Hange, önüne döner dönmez Levi'n yanından uzaklaşıp morali muhtemelen yerle bir olmuş sevdiceğine -yani Erwin'e- doğru ilerlediğini gördü. Bir iğneleme ya da başka bir söze ihtiyaç yoktu, onlar saklamıyorlardı bile.

Sadece iyi ve doğru bir biçimde bakmak gerekiyordu, hepsi buydu.

Yüzünde istemsiz bir tebessüm belirdi Hange'nin. Onları yakın görmek, anlam veremediği şekilde onu mutlu ediyordu. Sanki hayatlarında savaş ya da hayatta kalma mücadelesi gibi insanı yıpratan olaylar yoktu da bir bu gizli ilişki varmış gibi hissediyordu. Daha ne isterdi?

"Ne bekliyorlar anlamıyorum." dedi Levi, Erwin'in yanına geçip meraklı gözlerini dikerken. Gerçekten anlamak için uğraştığı bir noktayı sorgulamak istiyor gibi görünüyordu ama Erwin, ona dikkat edecek kadar kendinde sayılmazdı. "Elimizde bir devin yeni kesilmiş, kokuşmuş dumanlar yayarak yok olmaya çalışan kellesiyle gelebilecek olamamız onları mutlu mu eder yani?"

"Kim bilir?" diye kısa ve öz bir cevap vererek düşüncelerine geri dönmek istedi Erwin. Levi belki de ilk kez kendisiyle bu konu hakkında konuşmak istiyordu lakin Erwin de ilk kez bunu yapmak istemiyordu.

Atından inerken dün geceye tekrar gitti. Ilık ama soğuk bir esintiyle onları yavaş yavaş öldürebilecek bir geceydi. Sıcak patatesleri ve huzurlu uykuları vardı. Onun hafif uykusuna rağmen omzuna düşmüş başına yaslı  kendi başı ve büyük hayalleri vardı. Her şeyin düzeleceğine olan inancını destekleyeceğine inandığını sandığı Levi'ı vardı ve bu bile ona o an ona için yetmişti. Tüm dünyayı kurtarabilecek kadar güçlü ve umutlu hissetmişti. Sanki tüm dünya avcunun içindeydi ve bu ufacık umut parçası bile onu mutlu edebilirdi.

"ERWİN!" Levi'n öfke kaynayan sesine uzun zamandır rastlamadığını fark etti. Kendisine saldırmaya hazırlanıyor gibi görünse de ne elinde ustalıkla kullandığı bıçakları vardı ne başka bir şey. Sadece o itaat ettirici dik duruşuyla yaklaşıyordu ona. Ne yapacağını kestirmek zordu. Yakasına mı yapışacaktı? Bunun için bir sebep vermiş miydi ki eline?

-... .-. .. -.. --. .Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin