- .-. .- -. ... .. - .. --- -. / ... . -.-. - .. --- -. / .----

47 8 15
                                    

Hange Zoe, yeterince zor bir gün geçirdikten sonra kendisine dinlenebilecek rahat bir yer aramaya koyuldu. Ne yazık ki herkes kendisini tanırken konuşmadan oturabileceği tek yer duvarların dışındayer alan ve hemen hemen devlerle aynı boydaki ağaçların en tepesi oluyordu. Şu an oraya ulaşamayacağı da hesaba katılırsa yapabileceği en iyi şey, acemi birliğine göz atmak ve geçmişe giderek kafasını boşaltmak olacaktı.

"Hadisene! Karşına çıkan devi de sana saldırsın diye bekleyecek misin böyle?" Bıkkın bakışların arkasında yatan mental yorgunluk bu kadar uzaktan belli olsa da Hange'nin merakını uyandırmaya yetmiş, adımlarını bir anda toprak zemine sürterek durdurmuştu. Dayanıksız görünen tahtalarla etrafı çevrilmiş talim alanına çevirdi başını, bedenini çevirmek için kızın da bir cevap vermesini bekledi lakin kız, daha çok karşısındaki iri yarı sarışın çocuğun kendisine kafa tutmayı bırkaıp gitmesini beklemekle meşgul gibi görünüyordu.

Genç ve sarışın oğlanın masmavi gözleri ne kadar büyük bir heyecanla bakıyorsa koyu saçlı ve özgüvensiz duruşlu kızın gözleri de bir o kadar umursamaz ve bıkkın bakıyordu.

Savaşmaya ve her türlü darbeden kendini korumaya hazır bir biçimde kızın karşısında dikilmiş olan sarışın oğlan sırıttı. "Zayıfsın! Neden buradasın hiç anlamıyorum." Oğlan yumruklarından birini kıza geçirmek üzereyken kız elini nazikçe havaya kaldırdı ve oğlanın şaşkınlığından kısa bir süre de olsa yararlandı.

"Seninle dövüşmeyeceğim." Dedi kız sonunda. Kambur duruşunu dikleştirip gözlerinin önünü kapatan saçlarını başını geriye atarak çekti yüzünden. "Ne sen devsin ne de ben seni öldürmeye çalışan bir askerim. Öyle olsaydı da çoktan ölmüştüm, yumruk yumruğa kazanamam, değil mi?" Genç oğlana arkasını dönüp ağır adımlarla uzaklaştığında Hange kaşlarını çatmıştı. Elbette devlerle omuz omuza dövüşecek değillerdi fakat yine de bu yapılanlar onların reflekslerini geliştirmede oldukça etkili olacaktı.

"Oi, Hange!" Arkasından seslenen Levi'ı duyabiliyor ama düşüncelerini yoğunlaştırdığı bu uzun saçlı, oldukça soğuk olmasıyla birlikte bıkkın asker adayından bir türlü ayıramıyordu dikkatini. "Aptal dört göz! Sana sormam gereken şeyler var!"

Hange derin bir nefes aldı. Belki de elenir giderdi, diye düşündü. Duvarların içinde refah dolu hayatı kim istemiyordu ki? Orduya katılması halinde kendisini zorlamadan yaşayabilir ve birinci kalite yemeklerden faydalanabilirdi. Zaten çoğu asker bu yüzden burada değil miydi? Acı ama gerçekti, askerlerin hemen hemen hepsi sadece bireysel olarak refaha erebilmek için katılıyordu orduya.

Hange bu durumun farkında olmaktan nefret ediyordu.

Sonunda Levi'a döndü ve hafifçe gülümsedi. "Kusura bakma. Şu kıza bakıyordum işte." Dedi arkasındaki, talim alanını artık terk etmiş kızı göstererek. Levi'n anlayabileceğine dair şüpheleri yok değildi fakat ona yine de bahanesini sunmak istemişti. Umursasa da umursamasa da bilmesinin iyi olacağını düşünmüştü.

Levi, ince parmaklarını çenesine götürüp bir süre Hange'nin arkasındaki kıza baktı. Kız, sırtını duvarlara yaslamıştı ve bıkkınlık içersinde etrafını izlemek dışında bir şey yapmıyordu. "Erwin'in gördüğü neşeli çocuklardan birine benziyor." Umursamadan tekrar dikkatini Hange'ye çevirdikten sonra çatık kaşlarının verdiği öfkeyi ciddiyete çevirerek kitabı gösterdi. "Bana devlerin enselerindeki o mekanizmayı anlatacak kadar vaktin var mı?"

***

Genç kız, defterine karaladığı kelimelerin özeni ve güzelliğini sorgulamakla vakit kaybedemeyecek kadar yorgundu. Ayrıca kelimeleri seçmekle vakit kaybederse aklındaki her şeyin uçup gitmesinden de korkmuyor değildi. Bu defterin bulunması ve okunması olasılıkları sürekli aklının bir köşesinde yer ediniyor, nefes aldığı her yeri dikenden bir tuzağa çeviriyordu. Ne kadar dikkat ederse, ne kadar dağınıklık yaratırsa yaratsın bu defterin karıştırılma olasılığı onu yiyip bitiriyordu.

-... .-. .. -.. --. .Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin