..-. .. -. .- .-..

9 5 0
                                    

"Kaptan Levi!" Bu ona takılmış bir lakap gibiydi. Gabi onu tanıdığı gibi bırakmanın, belki de bu hitabın ona en yakışan hitaplardan biri olduğunu düşünmenin etkileri sürdüğü için böyle seslenmenin en iyisi olduğunu düşünüyordu.

Sessizliğin akılalmaz bir boyuta ulaştığını hissettiğinde yutkundu ve gözlerini kapattı. Uzun süredir onu ziyarete gelmediği için hissettiği vicdan azabı, büyüyebildiği kadar büyümüş; buraya da artık savaşma gücü bulamadığı için gelmişti. Ona anlatacak çok şeyi olmasına rağmen şu an onun yaşayıp yaşamadığını ön plana almayı seçti. Dudakları, kaptanın ismini zikretmek için tekrar aralanmış lakin bunu yapmak yerine aramaya başlamanın daha iyi olacağını düşünmüştü. "KAPTAN!" Ses tellerini koparmaya çalışıyormuşcasına bağırırken sonunda onu buldu.

Çalışma odasında, kapının arkasında kalan duvara yaslanmış masanın önünde uyuyakalmış adamı sonunda buldu. Ne zaman gelse onu böyle bulduğundan pek şaşırmamış olsa da sırtının ağırıyıp ağrımadığı ya da verimli bir uyku geçirip geçirmediği aklını kurcalamıyor değildi. "Levi..." dedi neşeyle, daha çok kendine fakat adam çoktan gözlerini aralamış bulunmuştu.

"Şu neşeli sesine yapılabilecek hiçbir şey yok, değil mi?" Sırtını esnetti ve karşısındaki genç kıza dikkat kesildi. Onu görmeyeli uzun zaman oluyordu ve doğruyu söylemek gerekirse özlemiş bile sayılırdı ama bu ne yüz ifadesine ne de ses tonuna yansıdı. "Sabahın bu saatinde seni buraya diken ne?"

Gabi neşeli tavrından ödün vermeden sandalyenin arkasına geçti ve iterek tuvalete götürmeye çalıştı. Levi'ın temizlik takıntısından haberdardı ve ona nasıl davranması gerektiğini de çok iyi biliyordu. "Emin ol seni bile gülümsetebilecek bir şey. Hem seni de özlemiş olamaz mıyım?"

Levi eğilerek avucuna doldurduğu soğuk suyu yüzüne çarparken yutkundu. Devlerle ilgili tüm gizem açığa çıktıktan ve savaş, en azından onlar adına, bittikten sonra bir başına kalmak değildi onu üzen. Ruhunda taşıyamayacağı kadar çok acı vardı ve her biriyle savaşmak için artık daha fazla vakti vardı. Görmezden gelemeyeceği kadar boş vakit içerisinde her zaman birine tosluyor ve öylece durduğu sandalyede savaşını sürdürüyordu. "Sarışın sevgiline nasıl baktığını bilmiyor olsam inanacağım türden bir yalana benziyor." Ellerinde duran temiz havluyu yerine geri astıktan sonra Gabi'ye baktı. İnanması gerektiğini biliyordu fakat elinde değildi.

Yüzü, duyduğu kelimelerle kızarmış olan genç kız başını çevirdi ve gülümsedi. "Gerçekten özledim. İnanmazsan inanma. Ben açım. Kalkış saatine yetişebilmek için uykusuz kaldım!" Bu sefer de onu mutfağa sürüklerken Levi hafifçe gülümsedi. İçtenlik ya da herhangi bir duygu barındırmıyordu. En az konuşmak kadar anormal, zorunluluktan yapılan bir eylem, bir duyguydu onun için.

"Senin bebeğin değilim. Bırak da işlerimi kendim halledeyim." Kızın kendisini bu kadar kolay bırakmayacağını bile bile söylediği bu sözlerin işe yaramadığı, mutfağa girdikten sonra kahvaltı işine sarılmış aşçı Gabi sayesinde rahatlıkla anlaşılabiliyordu.

Eline aldığı bıçağı tezgaha yerleştirdikten sonra dolaptan kahvaltı için gerekli malzemeleri çıkarmaya başladı. "Geçenlerde müzeye bir araç yanaştı. Uzak yoldan geldiklerini falan söylediler. Şans eseri biz de oradaydık." Kesme tahtasına yerleştirdiği sebzeleri doğrarken bıçağını havada salladı. "Kimsenin elini dahi sürmemesi gereken, dokunulsa parçalanacak parçalarmış." Diye homurdana homurdana devam ederken bir an için Levi'a bakmaya karar verdi. Camın kenarına geçmiş dışarıyı izlerken gözlerine derin bir hüzün hakimdi. Bedeni her ne kadar güçlü görünse de içindeki savaşa tekrar şahit olmak Gabi'yi de üzüyordu. "Levi..." dedi usulca, en azından tekrar ilgisini üzerine alabilirse daha az acı çekeceği gibi saçma bir kanıya varmıştı bir şekilde.

-... .-. .. -.. --. .Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin