.... --- .--. .

45 8 32
                                    

Araladığı kapıdan içeriye mavi gözlerini dikmiş olan Erwin Smith, kapıyı tekrar kapattı. Görmeyi beklediği manzara; normalinden daha düzenli olan ve kitap gibi dümdüz bir yatak, muhtemelen tertemiz bir zemin ve kapalı bir gaz lambasından ibaretti. Oysa şu an gördükleri... Hiç mi hiç kendi odası gibi hissettirmiyordu.

Elini saçlarına atıp derin bir iç çekti. Koridorun en sonundaki oda olduğuna adı kadar emindi, sabah akşam girip çıktığı odanın yerini bilemeyecek kadar mı çalışmıştı? Erwin'e göre bu imkansızdı fakat yine de dışarı çıkıp derin bir nefes aldı. Belki tekrar girerse doğru odaya varabilirdi.

1... 2... 3... 4...

Odaların sayısı umrunda bile değildi ama aklından geçirmeden de edememişti. Emin olmak istiyordu. Kapının kolunu kavrarken gerilmişti. Sanki Levi tam arkasından ona her an bağırabilirmiş gibi tedirgindi. "Aptal herif! Sana kaç kez odanda çalışmanı söyledim? Ortalığı berbat etmişsin!" Şimdiden tüyleri diken diken olmuştu.

Derin bir nefes aldı. Birazdan gireceği odanın kendisinin olacağına ve ancak tanrının yapabileceği kadar düzenli olan odasında olacaktı. Kendini bu yalana inandırırken Levi'n sesi yine doldu kulaklarına. "Görünüşe göre yalancı komutan şimdi de kendisini kandırmaya başlamış." Dalga geçişi bile sinir bozucuydu ve bulundupu durum göz önüne alındığında oldukça ürperticiydi de.

Korkunun ecele faydası yoktu. Kapıyı yine sessizlik içinde araladı zira başka bir odaya geldiyse uyuyan insanları rahatsız etmek istemiyordu. Zaten hepsi idman yaparken yorgun düşüyordu bir de komutanlarının kapı aralıklarından onları gözetlemesi oldukça huzursuz edici olurdu.

Sonunda dağınık yatakta yatan kimseyi görememiş ve kapının öteki tarafındaki yatağın da dağınık ama boş olduğunu teyit etmişti.

Onun odasıydı lakin gereğinden fazla dağınıktı. Hem de çok fazla...

Erwin sonunda gerginlikle içinde tuttuğu nefesi dışarı bırakmış ve aklına üşüşen onca Levi sesinin boşuna olduğunu anlamıştı. Garip geliyordu ona. Sadece oda arkadaşı olduğu ve saldırılarda sırt sırta savaştığı kişi olmasına rağmen neden aklında bu kadar çok yer kaplıyordu ki? Sanki Levi, çocukluğundan beri onunlaymış da babası öldükten sonra abi rolünde babasının yerini tutmaya adamıştı kendini. Sürekli olarak onun ahlaki değer anlayışını kulaklarında hissediyor ve onun gazabından korkuyordu lakin içten içe de beslediği büyük bir sevgi vardı. Ne yaparsa yapsın ona kızmayı aklından bile geçirmiyor, tüm öfke nöbetlerinde sakinliğini ve sükunetini koruyodu.

Sonunda gün yüzüne çıkmış ve yeraltındaki akılalmaz baskı sayesinde dönüşmüş büyük ve parlak bir elmas gibiydi.

Tüm bu düşünceleri kafasından atması bir iki dakika daha sürdü. Dağınık odasına girdikten sonra geçen bir iki dakika... Sonunda ay ışığının loş bir biçimde aydınlattığı odayı inceledi. Kenarda, yatağa yakın bir köşede neredeyse gazı bitmekte olan gaz lambası vardı ve yaşam mücadelesi veren birisi gibi titreyerek yanan alev neredeyse sönmek üzereydi. Onun bu acısına son vermek için lambayı kapattı ve masanın üzerinde ölü gibi yatan Levi'a baktı.

Ölü gibi...

Bu düşünce bile tüylerinin diken diken olmasına, az önceki içten içe homurdanmalarının birer vicdan azabına dönüşmesine sebep oluyordu ki derin nefes alışıyla kendine geldi. Bedeninin muhtemelen duruşunda dolayı ihtiyacı olan oksijene erişemeyişini belli eden bu refleksel hareketin kendisini bu kadar mutlu edeceği aklının ucundan dahi geçmezdi.

Yanındaki boş sandalyeye oturup dikkatle ona baktı. Yatakta yattığını -dün gece haricinde- neredeyse hiç görmemişti ve uyuduğu anlarla karşılaşmak ona göre bile değildi. Genelde Levi Erwin'den sonra uyuyup önce uyanırdı.

-... .-. .. -.. --. .Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin