..-. .. .-. ... - / .. -. - . .-. .- -.-. - .. --- -.

50 10 69
                                    

"Uyumadığını görebiliyorum." Erwin, bir haftayı aşkın süredir net bir iletişime geçemediği oda arkadaşına bu sefer 'uyuyor musun?' Gibi aptalca bir soru yöneltmekten kaçınıp olabilecek en mantıklı soru olarak da bunu bulmuştu. Bir şekilde onunla sohbet etmek ya da en azından birkaç gündür olan olayları kısa da olsa değerlendirmek istiyordu. Onun düşüncelerini duymaya karşı büyük bir açlık beslemişti.

"Ne var, Erwin?" Dedi Levi, sanki kendisine seslenilmiş gibi bir cevap vermesi Erwin'e kolaylık sağlamak için miydi yoksa acı çektirmek için miydi, bilinmezdi.

Erwin derin bir iç çekip bakışlarını tavana yöneltti ve ellerini karnı üzerinde birleştirdi. "Çok ironik olduğunu düşünmüyor musun?" Dedi yumuşak bir ses tonuyla. Sanki hayatı boyunca ilk kez bu denli huzurluydu. İçini kemirip duran bu düşünceyi onunla paylaşmak belki de hayatının gerçekten en rahatlatıcı anlarından biri olacaktı. "Tanışmamız da bir yalanla başlamıştı. Senin bana söylediğin bir yalanla. Şu anki yalnızlığımız da yalanla başladı. Benim sana söylediğimi düşündüğün bir yalanla."

Levi başını pencereden çekip parlak dolunayın gözlerini almış olmasıyla birlikte karanlığa alışmaya çalışarak Erwin'e dikti. Her ne kadar nasıl bir yüz ifadesine ve bakışlara sahip olduğunu göremese de  "Sana o günlerde de anlattım." Dedi.

"Bana hiçbir şey anlatmadın." Dedi Erwin. Sesi bir anda soğuğun hakimiyetine girmişti. Birkaç dakikadır iletişime geçmeye çalışan o değilmiş gibi bir havası oluşuvermişti. "Bana küfretmek dışında pek de bir şey yapmamıştın."

Levi bir süreliğine gözlerini çekmekten kaçınsa da tekrar o parlak ayın cazibesine kapıldı. "Evet... Sanırım öyle olmuştu." Göğsü inip kalktı, dirseğinin yaslı olduğu masada duran fincana yöneldi ince ve biçimli parmakları. "Sana söylediğim yalan, yeraltında bir arkadaşımın tedavisi için giriştiğim bir aptallıktan ibaretti." Parmakları arasındaki fincanı yumuşak hareketlerle sağa sola savururken sessiz bir tonda devam etti. "Belki de çaresizlik..."

Erwin yatağında doğrulup direkt olarak ona baktı ve yüzüne anlamsız bir gülümseme yerleştirdi. "Doğru olanı yaptın." Dedi, daha fazlasını duyabilmek için onu cesaretlendirmek istiyordu. Onun hakkında her şeyi bilmek ikinci görevi gibi geliyordu ve sonucu ne olursa olsun bu merakını onun dudaklarından dökülen kelimelerin bastırmasına da razıydı.

"Bunu zaman gösterecek." dedi Levi. Hala parmakları arasında sallanan çayın sıcak havası avcuna çarpıyor ve içmesi için emrediyordu. Sonunda dudaklarıyla buluşan fincanın içinden yayılan rahatlatıcı kokuyu ciğerlerine çekebildi.

"Ben sana yalan söylemedim." Dedi Erwin. Sırtını hemen yatağının yanındaki soğuk duvara yaslamış, gözlerini göz kapaklarının arkasına saklamıştı. "Belki de artık bu konuda uzlaşmamız gerekiyordur."

"Söylemediğini biliyorum." Anında verdiği cevap ve hala rahat görünen oturma tarzıyla çoktan bu konuşmayı kafasında kurduğu anlaşılabiliyordu. "En azından bana söylemediğini biliyorum." Sonunda çayını bitirip ayağa kalktığında Erwin gözlerini araladı.

"O zaman neden böyle davranıyorsun?" Erwin'in bu sorusu, Levi'n odadan çıkışıyla birlikte havada kalmıştı. Erwin iç çekti ama onu beklemeye de kararlıydı. Ne olursa oslun bugün bir sorusunun cevabını almak için savaşacaktı

Hange; elleri belinde, gözlükleri burnunun ucuna kaymış, saçları hafif dağılmış bir halde burnu kanayan ve kıyafetindeki kesiklere rağmen ciddi yaralar almamış kızın nefeslenmesini izliyordu. "Daha fazla seni hırpalamayacağım, küçük kız. Bana sadece burada ne aradığını söyleyeceksin. Neden onları gözetleyip duruyorsun?"

-... .-. .. -.. --. .Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin