-- --- --- -.

27 8 4
                                    

Eğer gece bir şekilde konuşabilse gündüzle, benim için sadece bir günü tamamen gece yapmaya ikna ederdi onu. Karanlığın soğuk ve kasvetli kollarına rağmen içimi ısıtan Hange Zoe'den haberi olsaydı diğer insanları yakıp yok etmesini ve her şeyin sonunda onunla yalnız kalmamı sağlamasını rica ederdi. Gece, benim tüm sırlarımı bilen tek kişi ya da varlıktı ama ne yardım edebiliyordu ne de konuşabiliyordu, belki de bu yüzden acımı sessizlik ve soğuk bir esintiyle paylaşıyordu..

Ne ilk görüşte aşka ne de zamanla güvene inanırım ben. Sadece uğruna savaştıkları şeylere, neden varolduklarına dair ufak çaplı bir felsefi krize inanırım. Nedem karşıma çıktı ve neden ben karşılığını bulamayacağıma adımdan daha emin olduğum birisine böylesine tutuluyorum? Onun devlere olan aşkı mıydı beni cezbeden yoksa herkesten farklı gelişen düşünce tarzı mı? Yıllar da geçse cevabını öğrenemeyeceğim türden bir soruydu bu. Sadece onun yanında olmak, onunla birlikte devleri incelemek ve tartışmak, onun yaptığı gibi en iyisi olmak istiyordum. Yıllar önce ölen annemin ve bu sebeple bir türlü çıkamadığı depresyon yüzünden ilgilenmeyi kesen babamın yerine koymak mıydı benim amacım? Neden hiç babam gibi olmak korkutmuyordu ki bu konuda beni? Neden yaşadığım ve tecrübe ettiğim her şeye rağmen onun güven dolu sıcak kollarında olma hayalimi sürdürüyordum? Buna cesaret mi denirdi yoksa aptallık mı? Aşk mı denirdi heves mi?

Bunu umursamamayı seçtiğim o günü hatırlıyorum. Kardeşim öfkeden delirerek bana neden işlerin böyle yürümesi gerektiğiyle ilgili yakınıyordu, babam mutlu görünmeye çalışarak bizimle yemek yapmak istiyor ama ilk hatamızda bağırıyordu, dışarıda insanlar geçerken felaket senaryoları yazıyordu. Her şeyi bir kenara itip kendimi kendi dünyama çektiğim o gün karşıma çıkan ve elimden tutan tek kişi Hange Zoe'ydi. Zihnimin en derinliklerine bilinçsiz bir şekilde gömdüğüm, yanlış hissettirdiğini sandığım o kişi yine bir şekilde elimden tutmuştu habersizce.

Her şeyden bıktığım zamanlarda duvarların önüne gittiğimi hatırlıyorum. Benden metrelerce uzun duvarların önünde ayakta durup sadece düşünüyordum. Ağaçların kapattığı duvarların hep burada olup olamayacağını, arkasına geçtiğim anda ölüp ölemeyeceğimi, canlı canlı yenilmenin beni acıdan mı yoksa kan kaybından mı öldüreceğini, tüm devler öldürüldükten sonra bu aptal duvarların durup durmayacağını düşündüm. Bundan senelerce sonra, belki benim bile göremeyeceğim kadar uzun zaman sonra burada nelerin değişeceğini merak ettim. Hange'nin astı olarak girdiğim ilk gün sordum ona. "Bu duvarlar hiç yok olacak mı, Hange-san?" Dedim. "Sizce utancımızı örttüğümüz, ağaçlar ve evlerle üstünü örtmeye çalıştığımız bu kalın beton yığınlarını gururla yıktığımız bir gün gelecek mi?"

Neden bilmiyorum ama sanki ona ilham vermişim gibi parlak gözlerle bakmıştı bana. "Tabi ya..." dedi önce kendi kendine. Sanıyorum ki sonrasında söyleyecekleri için hazır olmadığımı düşündü zira ilk hevesinden eser kalmamıştı. "Elbette gelecek." Dedi. Söylemek istediğinin bu olmadığını anlamamsa, gerçekten umursamaz bir tavır takınarak söylemiş olmasında gizliydi. Sanki hemen arkamda konuşabilen bir dev vardı da bu sorumu cevaplamak şu an için en gereksiz şeymiş gibi...

Yine de bu durum beni üzmedi. Belki de ilk defa onu bir şeye heveslendiren konumuna gelebildiğim içindi bu. Ne olduğunu ve ne yaptığımı bilemesem de bunun bir önemi olmadığını biliyordum. O mutluydu, yüzü gülüyor be kalbi uğruna savaştığı her neyse onun için atmaya devam ediyordu. O halde bem de mutluydum.

Duvarların önünde asice dikilirken ay ışığının kusursuz ışıltısına rağmen küstahça yaktıkları lambaların her birinin izini izledim. Pencelerin önünden dışarıya doğru dalgalanan perdelerini izledim, ılık esintinin rahatlatması gereken insanların küfürlerini dinledim. Bana yaklaşan mükemmel insanı düşündüm. Gec saatleri için hala kusursuz olduğunu düşündüm. "Burada ne arıyorsun?" Dedi.

-... .-. .. -.. --. .Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin