01.10.2009
Ben, unutulmuş çocuk.Annemi, beni göz göre göre ateşe atan başka bir çocukla paylaşan çocuk.
Bundan rahatsızlık duyuyorum elbet. Ancak, varsın ben annesiz kalayım.
O iyi olsun. Çünkü o asla yenemediği bir öfkeye sahip.
Sevgiye ihtiyacı var...
Ekim, annemi çok sev, çünkü o öz çocuğunu unutacak kadar çok seviyor seni...
Bugün doğum günün, anneni diledin biliyorum, hissettim.
Geçmisi iyi gelmekle geçen adam
Korku, bir çocuğun belki de en çok yaşadığı duygu. Kaç kere korkmuşuzdur çocukken? Sayabilecek kadar az mı?Ben, Melek Demirel. O kırmızı lambanın altında kaç kere korktuğunu saymayı bırakıp, kaç kere korkmadığını sayan kız.
8 yaşım, korktu. Hem de bir çok şeyden. Rutubet kokan, ceset kokan, elma kokan evden korktu. Ancak, onu daha çok korkutan celladından kaçmak için, yine o evin duvarlarına sığındı. Buz gibiydi küflü duvarlar.
Yanlız da sayılmazdı. Onu her gün ziyaret eden serçeler ile konuştu. Arasıra kaybolan fare ile şarkı söyledi. Bir elini bağlayan, kelepçeye rağmen yaptı bunları. Babasını anlattı. Nasıl bir kahraman olduğunu. Oltasını anlattı. Babası ile gittikleri kayalıkları anlattı.
Ancak çok ses çıkarmadı. Belki celladına kendini hatırlatır diye.
Şimdi bakıyorum da, görüntüler zihnimde gezindikçe, gözlerim doluyor. Aslında pencerede ne bir serçe, ne de bir etrafta gezinen fare vardı. Hepsi bana yapılan beynimin oyunuydu. Her saat başında içime karışan zehirin halüsinasyonuydu.
Saat başı.
Saat; 12.59
Son bir dakika.
Ruhum sıkışmaya başladı. Ellerim titremesi arttı. Sıktım kendimi, olmasın istedim. Onun karşısında güçlü olayım dedim. Stresle boynumu kaşıdım. Stresten değildi. Bunu, elime bulaşan kanım ve burnuma dolan kokusu ile anlamıştım. Bedenim her saat başında bir kez daha çürüyordu. Elimin kanını üstüme sildim. O sırada fark ettim, bunu defalarca yaptığımı.
Yaklaşan adım sesleri kulağıma battı. Her adımda kalbime bir diken battı. Islık sesi, başladı yine. Her şey aynıydı. Her şey aynı rutin de ilerliyordu. Her gün bu adım seslerini duyuyordum. Her gün bu ıslığı duyuyordum. Dizlerimi karnıma çektim. Gözlerimi diz kapaklarıma bastırdım. Tırnaklarımı dizime geçirdim. Dizlerimde titriyordu. Karnım ağrıyordu. Stres miydi? Yoksa bağırsaklarım işlevini mi bitiriyordu?
Adım sesleri bitti. Islık kesildi. Ahşap kapıya üç kere vuruldu. Tık...tık..tık... ağzımı kapatıp, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Boğuk sesim onu güldürdü. Büyük bir kahkaha attı. Sekiz yaşım çığlıklarına gömülü kalıyordu. Ardından anahtar üç kere döndürüldü. Sonra yine aynı sözcükleri söyledi;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM KOŞUCULARI
Teen FictionKalpler, durgundu. Yürekler, suskundu. Nefesler ve nabızlar kesikti. Ruhlar sızım sızım sızlıyordu. Altısı da biliyordu ki, kaybettikleri değerler ve hisler bir daha geri gelmeyecekti. Altısı da, içinde taşıdıkları ölü çocukluklarla birlikte kaybolu...