Tüm kalbi yanan ve kül olanlara
Cem Adrian, Kül
🖤
Ben Ekim. Ekim Balcı.
İnsanlara kendimi böyle tanıttım ben. Babamı ve onun soyadını yok sayarak. Babamı tanımıyordum hiç. Sadece annemi çok sevdiğini, ancak annemin onu hiç sevemediğini biliyordum. Babam ben daha doğmadan öldürmüştü; Berge tarafından. Annem onun fotoğrafını bile saklamamıştı. Yada cesedinin nerde olduğunu bile aramamıştı. Babamın bir mezarı bile olmamıştı. Vardıysa da biz bilmiyorduk. Ama babamın yüzünü bile bilmeyen bir çocuk olarak büyümüştüm ben. Ve Berge'nin benim yüzümden ilk öldürdüğü kişi yüzünü göremediğim babam olmuştu. Sonra Annem. Sevdiği adamdı aslında babamın katili. Annemin katili de sevdiği adamdı. Annem onu çok sevmişti. Sadece bir günlüğü onu anlatıyordu. Katilini. Berge annemi öldürdüğün de beş yaşındaydım. Her şey hala dün gibi zihnimdeydi. Annemi, onu seven kalbinden bıçaklamıştı. Gözümün önünde. Berge'nin tiksinç bakışlarını hatırlıyorum. Bunu bize nasıl yaptın dediğini, hatırlıyorum. Kahroluşu gözlerimin önünde hala. O kadar acınası ki, asla bu adamı andırmıyor.
Ve herkes öldürürdü sevdiğini.
Bende öldürmüştüm sevdiğim kadını. Ben Berge gibi bir anda da bitirmiyordum. Yavaş yavaş, çürüte çürüte. Hepsi aslında mutlu olması içindi. Eğer benden nefret ederse o nefret ile yaşar ve belki de intikam almak ister demiştim. O yüzden beni ihbar etmesi için elimden geleni yapmıştım. Ancak önüme duvar olmuş, içeri girmemem için elinden geleni yapmıştı. Bir bebeği ve bir çok şeyi uğruna feda etmişti. Acımadan. Çünkü artık o kadın da acıma duygusu yoktu. O kadın artık acımıyordu. İntikamdı istediği. Bu kadını ben yaratmıştım. O gece yüzüne babanı ben öldürdüm diye bağırmıştım. Kahramanını, gemisinin ustasını öldürmüştüm onun gözünde. Benden nefret etmesi için ortada hiç bir engel kalmamıştı. Sonra gitti, çürümeye devam etse de gitti. Yeni bir sayfa açtı. Ve üç yıl benden uzakta yaşadı. Üç yıl boyunca hakkında tek bir kelime duymadım. Ölüm Koşucuları ikiye ayrılmıştı ve iki tarafta üç yıl boyunca iletişim kurmamıştı.
Bugün 25 Eylüldü. Bunları yaşayacağımı bilsem o konteynerın önünden kaçıp gideceğim tarih. Titreyen ellere sahip kadının bana gelişiydi. Asıl sonu 7 Kasım olsa da, sonun kökleri bu tarihe bağlıydı. Uğruma feda ettiği bebeğin doğum günüydü.
Balkona geçtiğim de rüzgar esiyordu. Hava bugün griye bürünmüştü. Balkon da ki iki sandalyenin arasından geçtiğim de, üç yıl içinde büyüyen lobelya çiçeklerine yaklaştım. Toprak, bana çok daha kötü şeyleri anımsatırken parmaklarım kurumuş toprağa değdi.
"Bak!" elin de tuttuğu çamuru bana gösteriyordu ağlarken. Ruhundan kopan hıçkırıklar seslerini kısmıştı. Nefesi kesilmek üzereydi. Yeni bir atağın başlangıcındaydı ancak umurunda değildi. Kızarmış gözlerine ifadesizce bakarken aslında ne hissedeceğimi bilmiyordum. Elinde ki toprağın sahibinin katiliydim ben. Biraz ötemiz de karanlık da uyuyan adamın katiliydim. Ellerini yüzüme yaklaştırdı. Bakışlarım yüzüne yapışmış saçlarında ve çamur lekelerinde kısa süre gezindi. Turuncu saçları kahveye dönmüş rüzgarsız havada salınıyordu. "Bak, kokla!" evet sen kokuyor, sevgilim, çünkü ben babanla beraber seni de ölürdüm. Ellerini, ağlamaya devam ederken göğüme vurdu. Yüzümü buruşturma sebebim onun acı çekişini görmeye katlanamamamdı. Hıçkırıkları boğazına düğüm olurken sayıkladıklarını anlamıyordum bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM KOŞUCULARI
Roman pour AdolescentsKalpler, durgundu. Yürekler, suskundu. Nefesler ve nabızlar kesikti. Ruhlar sızım sızım sızlıyordu. Altısı da biliyordu ki, kaybettikleri değerler ve hisler bir daha geri gelmeyecekti. Altısı da, içinde taşıdıkları ölü çocukluklarla birlikte kaybolu...