7

692 101 105
                                    

Felix her zamankinden çok daha erken sınıfa gelmiş, kapıda bekliyordu. Kurabiyeleri Hyunjin'e vermek için o kadar heyecan yapmıştı ki gece uyuyamamıştı. Sabah da erkenden kalkmış, Seungmin'e bir işi olduğu için erken gideceğini mesaj atmış ve evden çıkmıştı.

Heyecanı bir türlü dinmiyordu. Sürekli Hyunjin'in dudakları aklına geliyor ve gülümsemesinden öpme isteğiyle yanıp tutuşuyordu. Kurabiyeleri verdiğinde gülümser miydi acaba? Ya da gülümsese bile Felix onu öpmeye cesaret edebilir miydi?

Yerinde kıpırdanıp duruyordu. Ağırlığını bir o ayağına bir bu ayağına veriyor, dudaklarını dişleyip otuz saniyede bir saçlarını düzeltiyordu. Sınıfa girenler ona garip garip bakıyorlardı ama Felix'in pek umurunda değildi, gözleri tamamen uzun siyah saçlı bir bedeni görme umuduyla etraftaki her şeyi soyutlamıştı. Zaman geçtikçe iyice geriliyor, kalp ritmi tehlikeli derecede yavaşlıyordu.

Yanaklarını içten kemirmeye başladığı sırada Jisung'un kahkahası koridorda yankılandı. Felix'in kalbi çocuksu bir heyecanla çırpınırken derin bir nefes aldı ve dudaklarını birbirine bastırıp içeri giren ikiliyi bekledi.

"Günaydın Felix!"

"Günaydın Jisung." Arkasına sakladığı kutuya parmaklarıyla birkaç kez vurup dudaklarını büzerek Hyunjin'e baktı. Hyunjin'in sabah planları arasında şirinlikle dolu Felix krizine girmek yoktu ancak ufak bir değişikliğin sakıncası olmazdı. "Hyun, çantanı falan bıraktıktan sonra biraz benimle gelebilir misin?"

Jisung kocaman gözlerle ikiliye bakarken Hyunjin'in kalbi hızlanmıştı. Gülümseyip Felix'in saçlarını karıştırdı. Sonuçta Felix bunun hoşuna gittiğini söylemişti, yapmasında bir sorun yoktu.

"Tabii gelirim Lix. Bekle biraz."

Çantasını sıraya bırakıp hırkasını da astıktan sonra Jisung'un imalı bakışlarına göz devirip sürekli yerinde kıpırdanan Felix'in yanına gitti. Felix'in neden bu kadar heyecanlı ya da gergin olduğunu anlayamamıştı. Dün onu büyük bir cesaretle öpen çocuk şimdi kabuğuna çekilmiş gibiydi.

"Gidebiliriz, önden buyur."

Felix kafa sallayıp arkasındaki kutuyu Hyunjin'e fark ettirmeden önüne getirip yürümeye başladı. Çatıya çıkaracaktı Hyunjin'i, orada kimse olmazdı.

Hyunjin hiçbir şey demeden Felix'i takip etti. Tek kelime etmeden Hyunjin'in önünden yürüyordu. Hyunjin onu izledi sadece. Minicik duruyordu, korunmasız gibiydi. Sanki en ufak bir rüzgarda toz olup uçacakmış gibi. Hyunjin onu bir daha göremeyecekmiş gibi.

Korkuyla titredi Hyunjin. Bu asla olmayacaktı, izin vermeyecekti. Felix'i koruyacaktı. Gerekirse kendinden bile koruyacaktı, zarar gelmeyecekti ona.

Başını eğip dudaklarını ısırdı Hyunjin. Felix'i görememe düşüncesi bile onu çok korkutuyordu. Sanki etrafındaki tüm oksijen çekiliyormuş, nefesi daralıyormuş gibi hissediyordu. Ölüyormuş gibi...

Çatıya geldiklerinde Felix kapıyı açtı ve dışarı geçip Hyunjin'in de gelmesini bekledi. Hyunjin dolu gözlerini göstermemek için başını yerden kaldırmadan Felix'in karşısına geçti.

Felix kutuyu Hyunjin'e uzatıp kızaran yanaklarını gizlemek amacıyla kafasını sağ tarafa çevirdi ve dudaklarını büzdü.

"Bunları senin için yaptım... Yiyince kendini iyi hissetmen için..."

Felix'in git gide kısılan sesiyle Hyunjin kafasını kaldırıp elindeki kaba baktı. Titreyen ellerle mavi kabı alıp üstündeki notu okudu.

Yardıma ihtiyacın olduğu her anda yanında olacağım ve her istediğinde sana kurabiye yapacağım! Yeter ki mutlu ol.

take me to church | hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin