Hyunjin'in kendini Felix'e tamamen açmasının üstünden bir buçuk hafta geçmişti ve bu süre zarfında hiç kötü bir şey olmamış, her şey çok güzel gitmişti.
O kadar güzel gitmişti ki Hyunjin korkuyordu.
Ailesine bir şey belli etmek istemediği için Felix ile okul dışında buluşamıyor veya konuşamıyordu. Bu onu çok rahatsız ediyordu ve kendini çok kötü hissediyordu. Felix ona bunun sorun olmadığını defalarca söylemiş olsa da nasıl sorun olmayabilirdi ki? Sevgili olduklarını halde okul dışında iki yabancı gibi davranmak zorundalardı. Hyunjin gerçekten Felix'in bir melek olduğuna iyice inandırmıştı kendini. Kimse böyle bir şeyi kabul etmek istemezdi ve haksız da sayılmazlardı.
Bunun dışında ilişkileri çok güzel ilerliyordu. Hyunjin resmen Felix'in etrafındaki koruma kalkanı gibi olmuştu. Sürekli onu kolluyor, öğünlerini düzgünce yediğinden emin oluyor, derslerinde yardım ediyor ve tabiki onu sevgiye boğuyordu.
"Hyun! Ben bebek değilim ki!"
Diyordu sürekli ancak Hyunjin onu duymuyordu. Hem bunların Felix'in de hoşuna gittiğini biliyordu. Ne zaman ona bebek gibi davransa sarışın çocuk kocaman gülümsüyor ve kollarını sevgilisinin boynuna sarıyordu.
Ayrıca pazar günü kiliseye gittiğinde kendini nedense rahatlamış hissediyordu. Chan ve Changbin'e selam verip yardımları için teşekkür etmiş ve bütün gün hiçbir şey duymadan ya da düşünmeden papazın konuşmasını dinlemişti. Artık Meryem Ana portreleri onu ayıplamıyordu, haçlar yüzüne tükürür gibi ona lanetler etmiyordu. Bu güzel hissettiriyordu. Korkmadan evdeki haçlara ve İncillere bakmak... Güzeldi.
Ancak Hyunjin'in fark etmediği şeyler de oluyordu. Aklı hep çilli bir Avustralyalı'da olduğu için evdekilerin durumunu analiz etmeyi unutuyordu. Annesi geceleri kâbuslarla uyanıyordu mesela. Babası ona sinir, hayal kırıklığı ve pişmanlık dolu gözlerle bakıyordu.
Hyunjin hiçbirinin farkında değildi.
Belki farkında olmaması daha iyiydi, belki de değildi. Bunu çok yakında öğrenecekti zaten, şimdi düşünmesi gereken şey bu değildi. Daha önemli işleri vardı.
"Han Jisung! Kendine gelir misin artık?!"
Minho bazı mezunlarla birlikte okula ziyarete gelmişti ve Jisung'a haber vermeyip sürpriz yapmak istemişti. Ancak Minho onu şaşırtamadan Jisung sevgilisini sarışın bir kıza sarılırken görmüş ve ortalığı ayağa kaldırmıştı.
"Ne demek kendine gelir misin?! Kimdi o kız? Sana o kız kimdi dedim Lee Minho!"
Minho sinirle Jisung'u kolundan tutup sarsarken bütün okul -Hyunjin, Felix ve Seungmin de dahil- onları hayretle izliyordu. Daha önce ne Minho'yu bu kadar sinirli görmüşlerdi, ne de Jisung'u ağlarken.
"Hyung! Jisung! Yeter artık! Şu halinize bakın! Herkese dedikodu malzemesi çıkarmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz şu an!"
Seungmin öne atılıp kavga eden çifti ayırdıktan sonra Minho'ya döndü ve işaret parmağını tehditkar bir tavırla ona doğrulttu.
"Sevgilin sana bir şey soruyor öküz herif! Kaçamak cevaplar vermek yerine doğrudan cevap versene!"
Minho burnundan soluyarak Seungmin'in elini indirdi ve ona ateş püsküren gözlerle baktı.
"Neden bana güvenmiyormuş gibi beni sorguya çekiyor?"
"İnanılmazsın Lee Minho! Geçen sene Jisung tanımadığı bir çocuğun yanına oturunca çocuğu dövme diye üç kişi tuttuk seni be! Jisung sadece insan gibi sevgilisinin sarıldığı kişinin kim olduğunu bilmek istedi!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
take me to church | hyunlix
Fanfiction"Korkuyorum Lix. Sana zarar gelmesinden, bize zarar gelmesinden korkuyorum. Ben... Seni kaybedemem. Beni sen kurtardın Felix, yemin ederim. Odamın o karanlık köşesine çöküp ağladığım günlerde senin gülümsemen beni kurtardı. (...) Sen benim hem en gü...