Hyunjin'in günleri kendini tutsak gibi hissederek geçiyordu. En kötüsü ilk gündü: evdeki fısıltıları duyabildiği o lanetli gün.
Annesi okula gitmesine bile izin vermiyordu ve telefonuna da el koymuştu. Yani Hyunjin'in eli ayağı bağlıydı, hiçbir şey yapamıyordu. Annesi ve babası işe gitmeden önce Hyunjin'e ihtiyacı olan su ve yemeği koyup odanın kapısını kilitliyorlardı. Tabii çıktıktan sonra dış kapıyı da kilitleyip bütün anahtarları yanlarına almayı da unutmuyorlardı.
Hyunjin kendi evinde tutsak edilmişti. İlk gün annesinin ağlayarak babasının ise sinirle fısıldaştığını duymuştu. Ne dediklerini anlamıyordu ancak kendisi hakkında konuştuklarını biliyordu. Bu onu geriyordu. Çok geriyordu. Kendi değildi aslında derdi: Felix'ti. Onun hakkında kötü şeyler söylediklerini düşündükçe sinirleniyordu. Kendine sinirleniyordu. Felix gibi bir meleği koruyamadığı için.
Sahi Felix nasıldı? Üç gündür sürüyordu bu tutsaklığı ve tam yetmiş iki saattir aklında olan tek şey sevgilisinin nasıl olduğuydu. Jisung muhtemelen mesajları diğerlerine iletmişti bu yüzden az çok haberleri olmalıydı. Eğer Hyunjin Felix'i tanıyorsa muhtemelen çok üzülmüştü ve kafasına o kadar takmıştı ki yemeden içmeden kesilmişti.
Eğer bu olduysa Hyunjin pişmanlıktan kendini öldürmeyi bile denerdi.
Felix'i düşündüğünde gözleri doluyor, ağlamamak için yanağının içini, dilini veya dudaklarını ısırıyordu.
İşe yaramıyordu.
Her türlü meleği aklına gelince ağlamaya başlıyordu. Elinde değildi. Onun üzgün olduğunu düşündükçe kalbi acıyla sızlıyordu. İçindeki pişmanlık, üzüntü ve nefret dakikalar geçtikçe o kadar şiddetli büyüyordu ki her an aklını kaçırabilirdi. Üç gündür görmüyordu dünyadaki en değerli varlığını. Kimse ondan güçlü kalmasını isteyemezdi bu noktada.
"Umarım iyisindir Felix, çok üzgünüm. Çok çok üzgünüm."
Saatin kaç olduğunu bilmiyordu ancak başı o kadar ağrıyordu ki uyuması gerektiğini düşündü. Kalkıp uyuşuk adımlarla yatağına uzandı.
"Tanrım lütfen rüyamda Felix'i görmeme izin ver." Duasını tekrarladı tıpkı iki gündür yaptığı gibi. Bu kez görecekti meleğini, biliyordu.
"Ne halt dönüyor bilmiyorum ama daha fazla dayanamayacağım! Hyunjin nerede?!"
Felix ellerini Jisung ile Seungmin'in sırasına sertçe vurup, özellikle Jisung'a, öfke dolu gözlerle baktı.
"Bilmiyorum ki Felix! Hyunjin'in mesajını size de gösterdim. Sadece annesiyle kavga ettiğini, ona bir süre ulaşamazsak sebebinin bu olduğunu söyledi."
Felix sıkıntıyla iç çekip kalçasını az önce ellerini koyduğu masaya yaslayıp kollarını birleştirdi. Kafasını geriye atıp gözlerini kapattı ve derin derin nefesler aldı. Seungmin dikkatle Felix'in hareketlerini izleyip dudaklarını yaladı ve suyundan bir yudum alıp boğazını temizleyerek iki arkadaşının dikkatini çekti.
"Peki ya..." Dikkatle kendisine endişeyle bakan Felix'i ve korkuyla bakan Jisung'u inceledi. "Ya annesi Felix ile sevgili olduğunu öğrendiyse?"
Ortama öldürücü bir sessizlik çöktü. Felix kalbinin atmayı kestiğini, Jisung ellerinin terlemeye başladığını hissetti. Seungmin kimsenin düşünmek istemediği bir ihtimali dile getirmişti ve ortamdaki havanın gerginliği kilometrelerce öteden bile hissedilebilirdi.
"Olamaz! Olmamalı..."
Felix dolan gözleriyle Seungmin'in yanına geçip onu omuzlarından tuttu ve sarstı. Ona üzgün gözlerle bakan Seungmin hiçbir şey yapmadan bekledi. Ta ki Jisung girdiği şoktan çıkıp Felix'i zavallı Seungmin'den ayırana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
take me to church | hyunlix
Fanfiction"Korkuyorum Lix. Sana zarar gelmesinden, bize zarar gelmesinden korkuyorum. Ben... Seni kaybedemem. Beni sen kurtardın Felix, yemin ederim. Odamın o karanlık köşesine çöküp ağladığım günlerde senin gülümsemen beni kurtardı. (...) Sen benim hem en gü...