Herkese merhabalar. Umut ediyorum ki, hepiniz iyisinizdir.
Yeni bir hikaye ile buradayım. Hem de Omegaverse. Fazla isteyen olmuştu. Ben de yazayım dedim. Ve belirtmek isterim aynı zamanda bir tane Omegaverse de yayınlayacağım en kısa sürede. En fazla iki haftaya.
Konusunu sevmeniz dileği ile. Yazım hataları varsa affola. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Sakın yanlış anlamayın. Dilenci falan değilim. Sadece emeklerimin karşılığı için istiyorum bunu. Ve gönlünden geçen yapsın.
*Omegaverse evreni her hikayede yazarın bakış açısı ile şekillenebilir. 'Ay öyle bir şey yok. Saçma' vs. gibi yorumlar görmek istemiyorum. Kötü karakterler hariç üyelere söven olursa engellerim. Bana da laf çarpan olursa....
İyi okumalar Portakal çiçeklerim.
🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊🍊
Parlak bir güneş, yeşil çimenler, cıvıl cıvıl tabiat ve daha fazlası. Tüm bu güzel şeyler bir günün muazzam geçmesi için yeterli şeyler mi? Cevap karışık. Ya evet, ya hayır, ya da koskoca bir bilinmezlik.
Evet ise cevap demek ki, ya sevdiğinlesindir, ya da seveninle. Yanındaki kişiyle el ele yeşillikler üzerinde gezip, manzaranın güzelliğinden bahsediyorsundur. Hayır ise ne sevdiğinlesindir, ne de seveninle. Yalnız başına tabiatla baş başasındır. Ancak bu yalnızlık da bazen huzur verir.
Bilinmez olan neydi peki? Bu da bilinmez. Ne seven ararsın, ne de sevdiğini. Dünya ise hiç ilgini çekmez. Yaşarsın ancak sebebini sorgularsın. Başka bir insanı umursamadan ölmek istersin. Ama canına kıymaya da cesaretin yetmez.
Çünkü kimse Tanrı’nın ondan nefret etmesini istemez. O nefreti kaldırmaya kimsenin gücü yetmez. Hele de Jungkook gibi inançlı biri asla buna kalkışmazdı.
Tanrı şahit her kelimesinde şükür eder O’na. Dilinden düşmez O’na olan sevgisi. Ve Jungkook da bilmeli ki, Tanrı da onu seviyordu. Onun bu kulu şu yaşına kadarki en ağır sınavında bile O’na şükürlerini sunmuştu.
Sevdiklerini kaybetse de. Eşini ve bebeğini... Belki de aşka, sevgiye olan tüm kapılarını bağlamıştı. Ama günün sonunda her zaman ağlamaya ihtiyaç duyduğunda Tanrı’ya sığınırdı.
Zordu evlendiği kadını, daha 3 günlük bebeğini toprağa vermek. Minicik bedeni kendi elleri ile toprağa bırakırken tüm sevgisini de onunla gömdü.
Oğlunun ölümünden sonraki gün eşinin gözleri önünde intiharı dün gibi aklındaydı. 5 yıl geçmişti belki de. Ama gecesine sisli bulutlar çöktüğü günler gençliğinin baharında, on dokuzundaydı.
Zordu belki de ama dayanmıştı. Alışmıştı. Tanrı’dan güç, sabır dilenmiş ve ayakta kalmıştı. Kendiyle savaşmış, şimdiki benliğini ortaya çıkarmıştı.
Kral Jeon Jungkook. Yaşadığı kıtanın en güçlü kralı. Duruşu, asaleti, görkemi, gücü, zekası, becerisi ve daha nicesi için dillere destandı.
Ve o Kral şimdi hiç kimseyi umursamadan sarayın arka bahçesinde toprak üzerine oturmuş, harabe olan manzarayı seyrediyordu. Jennifer öldükten sonra onun bahçesine el değdirtmemişti. Beş yıl içinde sadece toprağı kalsa da sanki eşinin ektiği çiçekleri hâlâ görüyordu.
Yanağından bir damla yaş aktığında silmek için çabalamadı. Yüzünde tek bir mimik oynamazken Ay ışığının altında bir kez daha Tanrı’ya şükranlarını sundu.
‘En iyisini sen bilirsin yalnızca. Kaderimizde bu dünyada birlikte yaşamak yokmuş. Her şey iyi olacak. Biliyorum. Tanrı’m en iyisini bulmak için sınavdı sadece’ dedi içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Scar Jikook
FanfictionYüzündeki yara izinden dolayı herkes tarafından lanetli olarak anılan Presn Park Jimin... Çocuğunu ve eşini kaybedip hayata olan tüm umutlarını yitiren Kral Jeon Jungkook... "...yara izini kusursuz kılmış güzel çehren Portakal çiçeğim" {Jikook} {Mpr...