X🍊

6.3K 503 323
                                    

Hi my orange flowers.

Sıkılmadan okuyacağınız bölüm olur inşAllah. Bölüm gelecekteki bir çok olayların spoisini barındırıyor.

Sınır: 200 yorum














Elizabeth aynada son kez kendine bakmış, ardından odayı terk etmişti. Dudaklarının kenarı azıcık yukarı kıvrılmışken yaşıtlarını sonunda bahçede görmüştü.

Sarayın arka bahçesine açılan kapıda elleri önünde birleşik şekilde öylece eğlenen arkadaşlarını izlerken dudakları yanlara gerildi.

Nasıl da güzel bir kızdı Jiwoo. Kızıl saçları, mavi gözleri, dolgun dudakları onu efsane gösteriyordu. Sek sek oynarken kahkahaları bahçeyi sarmıştı.

Bakışları bu kez Kral Jungkook’un yanında usulca dikilen, hevesle sıranın ona gelmesini bekleyen Jimin’e kaymıştı. Gözlerindeki ışık nasıl da parlaktı.

Utandı kendinden Alfa kız. Defalarca onu koruyamadığı için kendine lanet etti. Ama daha kendisi çocukken onları nasıl savunabilirdi ki?

Çok güzeldi Jimin. Turuncu saçları, bembeyaz teni, gül kurusu dolgun dudakları, yeşil gözleri, bir şaheser gibi yüzüne yakışan yara izi.

Elleri yumruk oldu. Küçücük kardeşinin yüzündeki yara izi öfkesini körükledi. Nefesleri sıklaştı. Sanki akciğerleri oksijen soluyamıyordu.

Gözlerini kapayıp nefeslerini düzenledikten sonra açtı. Jimin’in elleriyle dudaklarını kapatıp kahkaha atmasına şahit oldu. Öfkesi uçtu gitti kuş gibi. Bir insan nasıl böyle güzel gülebilirdi ki?

Minicik burnunun üzerinden başlayıp yanaklarına kadar yayılan çiller ile kalbinde uçuşan kelebekleri hissetti. En çok kardeşinin çillerini seviyordu.

“Prenses! Buraya gel. Ne bekliyorsun?!”

Elizabeth ona seslenen Kralla kendine gelmişti. Asil bir şekilde yanlarına ilerlemişti. Hepsiyle selamlaşırken Yoongi’nin kucağında turşu yemekle meşgul olan Taehyung ile kalbindeki hoş gıdıklanmanı hissetti.

Aşk bu olsa gerekti. Omega yüzünün batmasını umursamadan yarın yokmuş gibi tıka basa ağzına yiyecek doldururken Alfa sabırla yutmasını bekliyor, ardından yüzünün temiz olup olmadığını umursamadan dudaklarına minicik öpücükler bırakıyordu. Taehyung’un şiş karnını sahiplenici şekilde kucağında kavramışken nazikçe okşuyordu. Alfa’nın hediyesi ise ona Taehyung’un cenneti andıran gülüşlerini sunmasıydı.

Gözleri bu kez masanın en kenarında oturup senetlerle uğraşan Namjoon’a kaymıştı. Suratında büyük ciddiyetle kağıtlarla uğraşırken sert, aynı zamanda çekici gözüküyordu. Bu sertliğe tezat arada başını kaldırıp Seokjin’e bakıp gamzelerini gösteriyordu. Namkyun yeni keşfettiği bir şeyle ona koşarken kalemini bırakıp yumuşak ve hoş ifadesiyle oğluna sabırla bildiklerini anlatıyordu. Muazzam bir görüntüydü.

Seokjin ise bir savaşçı gibiydi. Oğlunun eğlenmesi için onunla çocukla çocuklaşıp sek sek bile oynarken ardından oğlunun bahçede bulduğu şeyi ağzına almaması veya düşmemesi için tetikteydi. Ve tüm bunları yaparken arkadaşlarıyla vakit geçirmekten geri kalmıyor, dolgun minik dudaklarındaki eşsiz gülüşü ile evreni mutlu ediyordu.

Hoseok’a kaydı bakışları. Kenardan bakan ona Alfa demezdi. Omega veya Beta da demezdi. O sanki farklı bir evrenden gelmiş gibiydi. Yüzündeki nokta nokta gamzeleri çehresinden eksik olmazdı asla. Tabi yeri geldiğinde sert ifadesi ‘Ben bir Jeon Alfa’sıyım’ diye bağırıyordu. Fakat genel gayesi hayatı yaşamaktan olan bu tatlı Alfa kardeşine aşkla bakıyordu. Her hareketini alkışlarken yerinde zıplarken kardeşi gibi çocuksu yapısı ile tebessüm etti.

Scar JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin