Yanağımı soğuk duvara yaslayıp kurumuş dudaklarımı yaladım. Rastgele bir şarkıyı mırıldanırken sesimin çıkmadığının bile farkında değildim. Sesim zihnimde yankılanıyordu, bu dört duvar arasında değil. Duvarın ötesinde adım sesleri duyduğumda gözlerimi kapattım. Şarkıyı daha yüksek sesle mırıldanmaya başladım. Dışarıya ses çıkmıyordu yine de. Kendimi duyuyordum, yeterli olan buydu.
Dış taraftaki kilitli parmaklık açıldı ve kapandı. Sonrasında o kapı önünde belirdi. Elinde hiçbir şey yoktu. Siyah deri gömlek ve siyah pantolon giymişti. Her zamanki postalları üzerindeydi. Sarı saçları dağınıktı.
"Üstündekini çıkar." Tekdüze çıkan sesine, "Neden?" diye karşılık verdim. Gözlerim boş bakıyordu. Ruhsuz gibiydim. Haftalardır buradaydım ve şimdiden vazgeçmiştim. Ölmüştüm.
"Söylediklerimi sorgulama hakkın yok."
"İstemiyorum." dedim. Beni öldürecek miydi? Öldürsün o zaman. Umurumda değildi. Başıma ne geleceğini umursamıyordum.
"İstemiyorsun?" Kaşları havalandı. Hızlı ve sert birkaç adımla önüme geldiğinde saçımdan tutarak beni duvar kenarından çekip yere fırlattı. Ona karşılık veremeyecek kadar güçsüzdüm. Ve o benden etkilenmeyecek kadar güçlü.
"İstemiyorum. Beni rahat bırak."
Bana sert bir tokat attı. "Sözümü dinle."
"Hayır." dediğimde sinirle gülüp dudaklarını ıslattı. Şeytani duruyordu. Ondan korkuyordum ama artık bu korkuya da alışmıştım.
"Hayır?" Sakallarını karıştırdı. "Dediğimi yapmayacaksın yani?" Güldü, bu kez yüksek sesliydi. Eli kemerine gittiğinde yutkundum. Ne yapacağını merakla izlerken o kemerin bir kısmını eline dolamıştı. Tokalı kısmı salınıyordu. Kemeri rastgele savurup vücuduma vurduğunda acıyla inledim. Koluma gelen darbeyle elimi koluma götürdüm. Ama o durmadı. Art arda sırtımı vurduğunda özellikle tokanın çarptığı yerler nefesimi kesmişti.
"Dur!" diye bağırdım, ayağına sarılmaya çalışarak. Ağır postallarını karnıma geçirip yere düşmeme sebep oldu. Kemer darbesi yeniden geldi. Acıyla çığlık attım bu kez. Acımıyordu. Acımadan, art arda vurmaya devam ettiğinde çığlıklarım arasında ağlayarak yalvarmaya başladım. "Lütfen dur! Yalvarırım! Nolursun! Dur!!"
"Bana. karşı. koyamazsın." Her bir kelimede vuruyordu.
"Tamam! Tamam! Lütfen!"
"Bana itaat edecek misin?" Bu kez vurmadı. O sinirden nefes nefese kalmıştı. Bense ağlamaktan ve çığlık atmaktan. Sulanmış, kızarık gözlerimle ona baktım.
"Evet." dedim düşünmeden. "Evet. Yalvarırım. Evet."
"Söz veriyor musun?" diye sorduğunda kafamı sallayıp hızlıca bacağına sarıldım. Üstten bana kibirle baktı.
"Söz." Kafamı salladım. "Yemin ederim." İçindeki şeytanın tatmin oluşunu suratındaki şeytani gülümsemeyle anladım. Bacağını sallayıp beni ondan ayırdı.
"Bak, her yerin kan oldu." dedi tişörtü işaret ederek. "Bunu şimdi yıkamam gerekecek. Bana iş çıkardın. Özür dile çabuk."
"Özür dilerim." dedim mahcup bir tavırla. "Çok özür dilerim."
Saçlarımı hafifçe okşadı. "Önemli değil balım. Artık uslu olacaksın değil mi?"
"Evet." Kafamı salladım.
"Daha öncesinde de sözümü dinleyeceğini söylemiştin? Yalancı olduğunu düşündüğüm için sana inanmakta zorlanıyorum."
"Yemin ederim artık söylediklerini yapacağım."
"Hım." Bir kez daha saçlarımı okşadığında bu merhametimsi hareketle gözlerimi kapattım. En son ne zaman birisi saçımı okşamıştı? "Bunu test edeceğiz ama merak etme şimdi değil. Şimdi değil balım. Sonra." Geri çekildi. "Şimdi benim gitme vaktim. Çabuk toparlan, tamam mı?"
"Tamam." Gülümsedi ve arkasını dönüp odadan çıktı. En sonunda kapının kapanma sesi geldiğinde ağrıyan yaralarımın etkisiyle daha fazla gözyaşlarımı tutamadım. Bir hıçkırık koptu dudaklarım arasından. Ağlayarak uyuyakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANİ (GAY) (+18)
General Fiction(tamamlandı) Stockholm sendromu. +18'dir. Yaşı tutmayanlar gelmesin.