Savaş kollarım arasında uyuyakaldığında saatlerimi onu izleyerek geçirmiştim. İlk kez bu kadar uzun bir zamanı birlikte geçirmiştik ve her bir anının tadını çıkarmak istiyordum. Her ne kadar bu süreçte o uyuyor olsa da. Yüzündeki sakalları bir süredir yaptığım gibi okşuyorken kirpikleri hafifçe titreşerek açıldı. Gözleri beni gördüğünde dudakları kıvrılmıştı.
"Günaydın." dedim sakallarını okşamaya devam ederek. "Çok uyudun."
"Senin sayende." derken esniyordu. "Kokun beni uyutuyor." Onu öptüğümde kollarımın arasından çıkıp ayağa kalktı.
"Aşağıdaki tutsağımız ne yapıyormuş görmek ister misin?" dediğinde heyecanlanmıştım. O önden ilerlediğinde ben de onu takip ettim. Haftalardır nerede kaldığımı merak etmeye başlamıştım. Küçük bir odanın içindeki demir kapının kilidini açtığında merdivenler görüş açıma girmişti. Bu merdivenleri bile ilk kez görüyordum. Merdivenleri indiğimizde benim yaşam alanımı Savaş'ın gözlerinden görmüştüm.
Bu kez parmaklıkların diğer tarafındaydım. Ve bu.. beni güç sahibiymişim gibi hissettirmişti.
Parmaklıkları geçip benim haftalarımı geçirdiğim o karanlık ve küçük odaya geldik. Erdal elleri ve ayakları bağlı şekilde oturuyordu.
Dikkatimi çeken şey çıplak alt vücudunda erkeklik organının olmayışıydı. Erdal baygın bakışlarla ikimize baktı. Hala meydan okuyor gibi duruyordu.
"Bana ne yaparsan yap." Sesi zar zor çıkıyordu. Alnı boncuk boncuk terliyordu, dudakları renksizdi. Ölecek gibi duruyordu. "O ibneyi geri getiremeyeceksin." Gözleri bana döndü.
"Keşke o gün seni de sikseydim." dediğinde Savaş'ın tişörtüne tutunarak onun arkasına saklandım. Savaş'ın vücudu gerilmişti, öfkeleniyordu.
"Şu haline bak. Hayatta sahip olduğun tek şeyini de kaybettin. Erkek bile değilsin artık."
Erdal'ın bakışları organına inip tekrar tırmandı. Bu kez gözleri dolmuştu ama belli etmemeye çalışıyordu. Bir şey söylemediğinde Savaş gülmüştü. Elimi nazikçe tutup tişörtünden çektikten sonra Erdal'a yaklaşıp saçlarından tuttu ve kafasını geriye yatırdı.
"Şimdi Ufuk'tan özür dile." dediğinde Erdal gözlerimin içine bakarak küfür ettiğinde Savaş kafasını duvara vurmuştu sertçe. "Özür dile!" diye bağırdığında Erdal'dan cevap gelmemişti.
"Onun özrüne ihtiyacım yok." dedim durması için. Birini öldürmesini istemiyordum. "Söyledikleri umurumda değil."
Kahve bakışları bana döndü. Erdal'ı bırakıp, "Çok tatlısın." diyerek yanıma adımladı. Belimden tutup dudaklarımdan öptü ve geri çekildi. Erdal iğrenç iğrenç laflar söylerken Savaş'ın ellerinden tutup gözlerine baktım.
"Yukarı çıkalım."
"Çıkalım." Bir elini bırakmadan önden yürümeye başladım. Sonunda o bodrum kattan çıktığımızda kapıyı kilitlemesini izledim. Anahtarları cebine koydu.
"Şarkı dinleyelim mi?" Kollarımı boynuna dolayarak sordum. "Olur." Kalçalarımdan kavrayıp beni kucağına aldı. Bir yandan boynumu öpüp bir yandan da yürümeye başladı.
Koltuğa oturduğumuzda cebinden telefonunu çıkardı. "Ne dinlemek istersin?" diye sorduğunda telefonu elinden alıp şarkının adını girdim.
"Senin ellerindeyim, düşlerindeyim, gülüşlerindeyim." diyerek şarkıya eşlik etmeye başlarken yanağımı omzuna yaslamıştım. Sesimin güzel olduğunu biliyorum ama hiç birilerinin yanında söyleyecek kadar cesaretli olmamıştım.
Şarkının kendisi devam ederken susmuştum. Şu an bile yanaklarım ısınmaya başlamıştı. "Devam et." dediğinde kafamı iki yana sallayarak reddettim.
"Utandım."
"Benden mi?"
"Senden değil, ben utandım."
"Keşke söylesen." Eliyle her zamanki gibi sırtımı okşamaya başladı. Öyle bir söylemişti ki sessiz kaldığım her saniye üstüme yük binmiş, göğsüm daralmıştı. Derin bir nefes alıp nakaratı söylemeye başladığımda sırtımda gezinen parmakları duraksamıştı. "Çok mutlu olurdum."
"Düşerdim yamaçlarından, sapsarı saçlarından, avuçlardan. Yine de kalkar severdim, gülüşün özeldi."
Ve bu cümlede o da bana eşlik etti.
"BENİ KENDİNDEN KURTAR."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANİ (GAY) (+18)
General Fiction(tamamlandı) Stockholm sendromu. +18'dir. Yaşı tutmayanlar gelmesin.